Yine yeniden dünyaya şekil vermeye başlayan ABD yönetimi, beş yıl evvel rafa kaldırdığı İran hedeflemesini baş döndürücü bir hızla hayata geçirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de hiç bir ülkeye danışma ihtiyacı bile duymuyor. Galiba bunun için dünyanın gelmiş geçmiş en kaba, görgüsüz lideri olan Trump'un önünü açtı. Bu bir komplo teorisi değil. Hepimiz çok yakından biliyoruz ki ABD devlet aklı eğer isteseydi Trump'un seçilme şansı sıfırdı. Tıpkı geçmişte seçimin kazananı başkası olmasına rağmen mahkeme kararıyla Gorege Bush'a kazandırdıkları gibi.
Trump' un sorgulanamaz ve kaba karakteri tıpkı Bush gibi dünyayı Irak işgali gibi bir vahşete ikna edecek aktör olması ABD yönetimi için bulunmaz fırsat oldu ise şimdi de dünyayı İran’ın sisteme çekilmesi için sünni tehdidi bir numaralı düşman göstermek adına hiçte bu sürece uygun olmayan Obama’yı kullandıkları gibi şimdide tam tersi karakterde olan Trump gibi bir şahsiyeti devreye sokmak onlar açısından en mantıklı strateji oldu bence.
Batı cephesi için ilk hamle, aslında silah ve enerji sermayesinin temsilcisi olan yani en kirli küresel güçlerin aktörü olan Trump'un seçilmesi olarak okumak gerekir. Ne yazık ki bizde küresel güç olarak, başını demokratların çektiği liberaller olarak gösterilmeye çalışılıyor sanki silah ve enerji sermayesi küresel sermaye değilmiş gibi.
Bu konuda yazılan ve söylenenleri anlamak mümkün değil. Hâlbuki en kanlı sermaye; yüzyıldır darbeler örgütleyen, işgaller gerçekleştiren ve iç savaşlar çıkaran sermaye silah ve enerji sermayesi denilen küresel sermayedir.
Gelelim batı cephesinin ikinci adımı olan hamleye:
Oda DEAŞ 'a karşı topyekûn bir saldırı paktı oluşturmak. Şimdiye kadar var olan koalisyon güçleri denilen güçlerle olacak bir şey değildi. Bunun için merkezi bir gücü ortak etmek gerekiyordu. Buda ancak NATO gibi devasa bir örgütü katmakla mümkün olabilirdi. Onu da bu hafta gerçekleştirdiler.
Muhteşem hamleler devam ediyor!
Üçüncü hamle İslam Ülkelerini içine alan bir birliktelik ile Yahudi ve Hıristiyan temsil kabiliyetindeki devletleri ortak etmek yani Suudi Arabistan, İsrail ve Vatikan ortak davranış kotlarını birleştirmek. Buda oldu.
Ve sırada dördüncü hamle sahada DEAŞ'ı seküler bir güçle yenmek geliyor. Bunun için en uygun aktör PKK-PYD güçleri olarak kabul görmüş görünüyor. Onun için Türkiye gibi devasa bir ordusu olan bir Devlet yerine bir örgütü tercih ediyorlar. Yani müslüman bir iktidar ile sahada bedeli en az olan ve çok daha kısa sürede kazanılacak bir zafer yerine cihatçıları kendileri gibi seküler güçleri siyasal kazanımı için tercih ediyorlar.
Ne acıdır ki tüm bu stratejiler İslam coğrafyasında, Müslüman kanı dökülerek gerçekleştirilmeye çalışıyor.
Kendine çağdaş diyen dünya kendi çıkarları için sürekli düşman üreterek insanlığı acılara boğuyor. Kan, ölüm üzerinden çağdaşlık oyununu oynuyor.
Son beş yıldır oynanan kanlı oyun bu ve yine kendi çıkarları adına şimdiye kadar müsaade ettikleri DEAŞ denilen canavarı yok ederek bizlere tüm insanlığa yeni bir canavarı işaret etmeye hazırlanıyorlar.
Yakın zamanda!
DEAŞ canavarı öldü!
Yaşasın İran canavarı!
Demeye hazırlanıyorlar.
Türkiye birinci derece kendisini ilgilendiren böylesine kanlı ve bir o kadar da kendisini kuşatacak bu çemberden sıyrılmak adına çok hızlı kararlar almak durumundadır.