19 yıl önce bugün, Hızır Ali Muradoğlu Hocaefendi’ye düzenlenen suikastın sene-i devriyesi. İsmailağa Camii’nde ders verirken silâhlı saldırıya uğrayan Hızır Hocaefendi emaneti sahibine, bir kulun peygamberlikten sonra yükselebileceği en yüksek makam olan şehadet mertebesinde teslim ediyor. Allah şefaatine nâil eylesin…
Gerek Hızır Hoca’ya ve gerekse, yine İsmailağa’da Bayram Ali Öztürk Hocaefendi’ye düzenlenen suikastlerle ilgili her kesimde körlük ve sağırlık devam ediyor! Geçen sene yazdığım ahvalde değişen hiçbir şey yok: “Kilise veya havranın önünde kız kaçıran patlasa ortalığı velveleye veren ‘bizim mahallenin’ yazarları, televizyon yorumcuları cami içerisinde şehid edilmiş hocaefendilerden bahsetmezler. Onlar da haklı, bir getirisi olmayan cami cinayetlerinden niye bahsetsinler; kendilerine prim yapan senaryolarla gitmek gerek!..”
Bir cami içerisinde işlenen suikastla alâkalı en çok konuşması gereken İslâmcı kesimde çıt yok! Hızır ve Bayram Hoca Mısırlı, Tunuslu vb. olsalardı ‘bizimkiler’ şehidlerimizi çoktan bayraklaştırmışlardı. Batıcılar gibi bizim İslâmcılar da yabancı seviyor!.. Tabii bir de Hızır ve Bayram Hocanın tasavvuf ehli Ehli Sünnet vel’cemaat mensubu olmaları da üzerlerine kürek kürek toprak atılmalarına sebep!
Bu utanç ve veballe onları baş başa bırakıp, 19 yıldır Hızır Hoca suikastinin izini sürenlere kulak verelim. Furkan Dergisi, yazarları Hızır Ali Muradoğlu Hocaefendi’ye düzenlenen suikastin peşini bırakmadı. Suallerine cevap alıncaya kadar da bırakmamaya da kararlılar. Furkan Dergisi’nin mezkûr suikastle alâkalı yetkililere sordukları soruları bir kez daha bu köşeden soralım:
1- Katil diye sunulan şahsın, Adlî Tıp Kurumu’nun raporuna göre psikolojik rahatsızlığı var. Hızır Hoca’ya düzenlenen suikastın ardından polisin, “Profesyonelce işlenmiş bir cinayet” tespitiyle, ortaya sürülen aklî dengesi bozuk katil portresi nasıl örtüşüyor?
2- 17 şahitten hiçbiri “Evet, katil bu” demedi. Nasıl oluyor da şahitlerin teşhis edemediği kişi hâdisenin fâili olabiliyor?
3- Yine şahitlerin ifadesiyle, suikastı gerçekleştiren kişi kaçarken beyaz bir servis aracında bulunan kişiye bir şey veriyor ve daha sonra Fener Rum Patrikhanesi’nin civarında izini kaybettiriyor! Bu da suikastçının tek kişi olmadığını, organize bir hareketin parçası olduğu yönündeki şüpheleri kuvvetlendirmekteyken, polis, savcı ve mahkeme niçin bu yönde bir araştırma yapmadı veya yapamadı? Polisi, savcıyı ve mahkemeyi engelleyen mi vardı?
4- Zanlı tatbikat için İsmailağa Camii’ne neden getirilmedi? (“Can güvenliği sağlanamazdı” açıklaması, bizim için yeterli değil. Devlet bu kadar aciz mi?!.)
5- Medyada “Katil suçunu itiraf etti” şeklinde haber çıkarken, zanlının diğer suçlarıyla ilgili götürüldüğü tatbikat yerinde “Hocayı niye öldürdünüz” sorusuna karşılık gazetecilere “Yok öyle bir şey” şeklindeki cevabı neden dikkate alınmadı?
Bu sorulara bir de şunu ekleyelim: FETÖ tarafından yurtdışına kaçırıldığı iddia edilen bir örgüte ait arşivde Hızır Hoca suikastini gerçekleştirenlerin sorgu görüntüleri bulunduğu söyleniyor. Bu mevzu hakkında yetkililer bizi aydınlatabilir mi!
28 Şubat’ın o debdebeli günlerinde Hızır Hoca Furkan Dergisi’nde haykırıyordu:
De korkma Müslümanım, göğsün imanla dolsun,
İrtica İslâm ise başımın tacı olsun!
Sayın yetkililer ve etkililer, siz de korkmayın da deyin hele Hızır Hocamız neden katledildi!
Siz İslâmcılar, siz de bir iki kelâm edin de ait olduğunuz mayayı hatırlayın; bu kadar da yabancılaşılmaz ki!..