Başbakanlık için üzerinde odaklaşılan isim Ahmet Davutoğlu. Tabii ki kesin onay, partinin kongresinden çıkacak.
Ben bugün, Davutoğlu’nun Başbakanlık potansiyeli üzerine bir değerlendirme yapacağım.
Davutoğlu, iyi yetişmiş, kendini iyi yetiştirmiş bir insan. İyi bir akademisyen. Alanı sosyal bilimler. Uluslararası ilişkiler, sosyoloji, medeniyetler tarihi, İslam Tarihi, Osmanlı, İslam ve diğer dinler ilgi alanı.
Bu alanlar, toplumları, medeniyetlerin yükselme ve çözülme süreçlerini, stratejik gelişmelerin mantığını doğru okumaya imkan sağlar.
Davutoğlu aynı zamanda bir öğretim üyesi. Üniversitelerdeki akademisyenliğin ötesinde, sivil bir üniversite niteliğindeki Bilim Sanat Vakfı’nda çok daha geniş bir insan potansiyelinin sosyal bilimler alanına yönelmesinde rehberlik etmiş bir insan. Bu neden önemli? Bir bilim adamı, başka bilim adamlarının yetişmesine öncülük ediyorsa, en duyarlı olacağı konu, onların ilgilendikleri alanı doğru okumalarına öncülük etmektir. Biliyorum ki Davutoğlu, isimleri peyderpey medya alanına yansıyan bir çok sosyal bilimcinin hocasıdır.
Bu Davutoğlu, günün birinde, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi yönetme sorumluluğu aldığı süreçte, danışman ve bakan olarak dış politikanın beyni oldu.
Davutoğlu, “Türkiye’nin Stratejik Derinliği” isimli kitabında, Türkiye’nin stratejik potansiyellerini arama anlamında kendi coğrafyası başta olmak üzere dünyadaki stratejik yönelişleri tahlil etmişti.
13 yılı bulan danışmanlık ve bakanlık hayatında ise belki de dünyanın en sancılı - hareketli - yeni yapılanmalara gebe coğrafyasında, en dinamik sima olarak bilgilerinin - birikimlerinin pratiğini sınama imkanı buldu. Bana göre yeni bir tahsil yaptı. Son 13 yılda Gül ve Erdoğan’ın yanında en çok sözü edilen isminDavutoğlu olduğu kuşkusuzdur. Davutoğlu bu sürede, hiç şüphesiz Türkiye için oynadı, Türkiye’ye alan açmaya çalıştı, “Türkiye’nin stratejik derinliği”ni potansiyel nitelikten kinetik enerjiye dönüştürmeye gayret etti.
Bunu yapmak demek, bu coğrafyada, 100 yıl önce dönemin güç odakları tarafından oluşturulan, sonra özü aynı kalmak üzere dönem dönem yeniden dizayn edilen statükoyu zorlamak demekti. Hem Türkiye’ye tayin edilen statükoyu hem de coğrafyada mevcut bulunan diğer birimlerin içinde yar aldığı statükoyu.
Ve bunu yapmak demek, dünyanın etkin bütün güç odaklarıyla yüzleşmek, onların ruh dünyalarını, Türkiye’ye ve bölgeye yönelik hesaplarını yeniden yeniden okumak demekti.
Davutoğlu’nun bu okumaları, en mahrem odalarda en mahrem değerlendirmeler çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Son Irak olaylarında Davutoğlu’nun ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile 27 kere telefon görüşmesi yaptığını dikkate alırsanız, iyi bir öğrencinin karşıdakinin ruhunu okuyacağını görebilirsiniz. Bilmem Davutoğlu için bu süre, kaç üniversiteye bedeldir.
Davutoğlu’nun bütün bu dış temasları, derin bir Türkiye sevgisi, derin bir kaybedilmiş zamanları telafi duygusu, derin bir medeniyet muhasebesi, derin bir kalb coğrafyası bilinci ve derin bir milletin medeniyet kuruculuğuna iman pernspektifi içinde yaptığından adım gibi eminim.
Davutoğlu tüm bu işleri, üç dönemdir milletin Ak Parti’ye verdiği emanetle yapabildiğinin idrakinde bir insandır. Bir Anadolu çocuğudur. Bir Anadolu çocuğu olarak, en iyi eğitimleri alabilmiş olmayı şükran duyguları içinde değerlendiren bir insandır. Yani geçmişte, halktan kopuk dünyaların alanı gibi görülen dış politika ile milletin gönlü arasında derin irtibatlar kurmayı önemseyen bir insandır.
Şunu biliyorum:
Davutoğlu’nun danışmanlık ve bakanlık döneminde sergilediği performans, ancak milletine-ülkesine sevdalı bir misyon insanının tahammül edebileceği ölçektedir.
Şu anda Ahmet Davutoğlu dediğimizde önümüzde, ülkesine sevdalı, dünyanın bütün güç odaklarının ruhunu okuyan, hedeflerini hesaplarını bilen, bu anlamda stratejik değerlendirme malzemelerine bütünüyle vakıf, kendi coğrafyasının güçlü-zayıf yanlarını doğru okuyan, Türkiye’nin diplomatik hamleler için hayati önem taşıyan askeri-diplomatik-ekonomik potansiyellerini bütün artı eksileriyle okuyabilen bir profil vardır. Davutoğlu’nun halkla ilişkilerinin de, Ak Parti’nin sembol isimlerini aratmayacağı kanaatindeyim. Böyle bir kişiliğin arkasında, güçlü bir halk desteği demek olan Ak Parti grubu da yer alırsa bayrak elden ele yeni hedeflere doğru ilerler.