Sabah’tan Mehmet Nayır, Türkiye’den Ceren Kenar ve STAR’dan bendeniz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Ürdün’deydik. Yüzbinlerce Suriyeli mültecinin kaldığı BM kampını ziyaret edecektik, ama nasip olmadı. Yetkililer münasip görmediler. Programda bir hastane ziyareti vardı, ama ona da gazetecileri dahil etmediler. Kısa günün kârı, Arapçalarını geliştirmek için Amman’da bulunan Beyoğlu İmam-Hatip Lisesi öğrencileriyle hasbihal ve uçakta Davutoğlu ile verimli bir sohbet oldu.
Davutoğlu, İmam-Hatipli çocuklarla Arapça konuştu, dil bilgilerini test etti, ufak-tefek hatalarını düzeltti. Bakanın Arapçasının bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum (1988’de Amman’da 8 ay dil eğitimi almış). Çocuklardan biri, Mehmet Erkam Çabuk “Ailemi çok özledim. Türkiye’ye dönünce onlara selam söyleyin” deyince, Davutoğlu hemen telefon numarasını isteyip çocuğun Çanakkale’deki evini aradı: “Selamun aleykum. Amman’da Erkam’la karşılaştık. Size selamı var… Efendim?... Ben Ahmet Davutoğlu.” Tatlı bir sürpriz.
Gelelim Ankara’ya dönüş yolunda uçaktaki sohbetimizde.
Davutoğlu, Freedom House denilen Amerikan kuruluşunun Türkiye’yi Kuzey Kore gibi basın hürriyetinin olmadığı ülkeler kategorisinde zikretmesi konusunda, çarpıcı bir tespitte bulundu: “Basınımız bu raporu reddetmezse ‘Bizim Kuzey Kore basınından farkımız yok’ demiş olur. Kendine haksızlık eder.”
Fethullah Gülen ve Paralel Devlet Yapısı hakkında söyledikleri daha çarpıcıydı: “Mavi Marmara meselesinde İsrail’den niçin izin alınmadığını sordular, ‘Otoriteye kafa tutmamalıydınız’ dediler. Peki orada öyle diyorsun da Türkiye’de daha 30 Mart’ta bu denli halk desteği almış bir siyasi otoriteye niye meydan okuyorsun? Halen bu otoritenin meşruiyetini niye tartışıyorsun?... Mesele, iktidarı paylaşma arzusu… Ben Konya’nın bütün ilçelerini, bütün nahiyelerini gezip insanlarla kucaklaşıyorum, halkın desteğine talip oluyorum; sen bunu yapmayacaksın, halkın karşısına çıkmayacaksın, ama halka gidip halktan bu desteği almadan oluşturduğun yapı ile, halk için sesini feda etmiş, siyasi varlığını halka adamış Başbakan’dan daha fazla güç kullanacaksın! Yani diyor ki ‘Bize sorsunlar’. Seninle niye pazarlık yapmak zorunda olalım? Eskiden iyi niyetle herkesin görüşünü aldığımız gibi o kesimin de görüşünü alalım derdik. Şimdi sen bana meydan okuyorsan niye yapayım bunu?... En kötü güç kullanımı, bir yere gitmeden oturduğun yerden güç kullanımı. O zaman senin egon o kadar büyür ki herkes huzuruma gelsin istersin. Bir de o istihbaratla, dinlemelerle tüm insanların zaafı önüne geliyor. Sen herkesin zaafını biliyorsun, herkes senin huzuruna geliyor. Kimse senin zaafını bilmiyor, sen kimseye gitmiyorsun… İnsan doğasıdır; bir müddet sonra kendinle ilgili çıtayı yükseltmeye başlıyorsun. O çıta taşınamaz hale geliyor. Bu arada başka birçok unsur, dış aktörler, Türkiye üzerine şu veya bu şekilde hesap yapanlar ‘Böyle bir güç varsa bu gücü burada nasıl değerlendiririz’ diye bakarlar… Sisteme nüfuz edip halka da hesap vermeden güç kullanan yapı illegal örgütlenmedir. Bunun lamı cimi yok. O illegal örgütlenmenin tasfiyesi için hukuk çerçevesinde -Türkiye içinde veya dışında- ne yapmak gerekirse yapılır.”
Davutoğlu, başından beri bu çizgide. Başbakan’ın Paralel Devlet Yapılanması’yla mücadele azmini sonuna kadar paylaşıyor. 30 Mart seçimlerinden önceki bir televizyon programında, bu meselede Erdoğan’ın yanında durmaya yanaşmayan bazı bakan ve milletvekillerine isyan edercesine, şöyle demişti: “Başbakanımızın söylediği şeyler, bizim söylediğimiz şeylerdir. Başbakanımız tek başına bir kanaat beyan etmiyor, hepimizin kanaatini beyan ediyor. Başbakan bu kadronun lideridir, başbakanıdır. Hep beraberiz ve bizi böyle görmesi lazım herkesin. Yani AK Parti ile Başbakanı ayrıştırmak, bu hareket içindeki insanlarla Başbakanı ayrıştırmak çok kurnazca, kötü bir taktik. Bunu kimse yapmaya cüret etmesin. Bu yolda şimdiye kadar başarıları nasıl paylaşmışsak, Başbakanımızla ilgili olarak söylüyorum, nasıl herkes başarılardan hisseyab olmuşsa, başarılı dönemlerdeki övgülerden hisseyab olanların, kritik dönemlerde susması ya da tarafsızmış görüntüsü vermesinden daha yanlış bir tavır olamaz etik bakımdan."
Net.