Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ak Parti Genel Başkanlığını ve Başbakanlığı bıraktıktan sonra Türkiye’de ve Ak Parti’de olabileceklere dair ilk ve sıhhatli bilgiyi bizzat kendisi verdi.
“Cumhurbaşkanımızın onuru, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başkanı olarak hem benim dava arkadaşım olarak onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Onun ailesi benim ailemdir. Kimsenin bundan sonra yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder” diyerek Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında oluşmuş ihtilafları sündürmeye ve buradan rol kapmaya çalışanlara elverişli bir ortam bırakmadı.
“Kim ki partimizde bir gedik açmaya, kim ki şu veya bu olay sebebiyle partimizden yolunu ayırmaya kalkarsa onun karşısında önce ben dururum. Bu süreçte hiç kimsenin şu veya bu gelişmeden rahatsız olduğu gerekçesiyle partide bir ayrışmaya izin vermemesi talebinde bulunuyorum” diyerek siyaseten verilmiş bir kararı kendisi adına kişiselleştirebilecek ve parti içinde huzursuzluğa yol açabilecek fevriliklere de peşin peşin pirim vermeyeceğini ifade etmiş oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı ve makamının etkinliği de zaten bir zaaf ortamının oluşmasına imkan vermeyecektir.
Peki, gazeteciler bu olayı nasıl ele alıyor, almalı?
Kuşkusuz siyasetçilerin “birbirinin hukukunu korumak” şeklinde özetlenebilecek hassasiyetlerini aynı ile gözetmek durumunda değiller. Olayın neden bugün bu noktaya geldiğine dair eleştirel tespitlerini yapabilirler. Yapılan her eleştiri fazladan anlam yüklenerek “itibarsızlaştırma çabası” olarak anlaşılmamalı.
Gazetecilikten maksat kamu hizmetiyse bu ikisi arasındaki hassas çizginin iyi çizilmesi gerek.
22 ay bu ülkeye Başbakanlık yapmış, Cumhurbaşkanı’nın güvenini kazanmış bir kişi olarak Ahmet Davutoğlu’na dair bazı yaklaşımlar, o ince çizginin pek de önemsenmediğini gösteriyor. Hatta zaman zaman itibarsızlaştırmak kastı taşıyan bir üslup benimsendiği bile oluyor. En azından sosyal medyada bunun örnekleri bolca.
Bu hususa dair hassasiyet uyarısı yapmak ise “gazetecilikten uzaklaşmak” olarak görülmemeli. Bilakis gazetecinin “siyasi aktivizme” düşme tehlikesine dair bir tedbir olarak değerlendirilmeli bu hassasiyet.
Kelle alıp koltuk bahşetmiyoruz. Ülkeyi de yönetmiyoruz. Kimsenin buna tevessül ettiğini de sanmıyorum. Ancak bu algının oluşmasına da fırsat vermemek lazım.
Ahmet Sever her konuştuğunda...
Ne mi oluyor? 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün AK Parti tabanıyla olan kadim ilişkisi zarar görüyor. Bunca zaman Ahmet Sever gibi bir ismi en yakınında taşımış olması dolayısıyla Gül’e dair güzel duygular zarar görüyor. Temayül yoklamasında birinci çıkmış olmasına rağmen neden Gül’ün değil de Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığa getirildiğiyle ilgili soruya dair de bir kanaat oluşuyor. Abdullah Gül’ün siyasi kariyerinde negatif etkisi olan iki insandan biri olarak Ahmet Sever işaret ediliyor. Gül adına kuşkusuz can sıkıcı bir durum olmalı.
Meclis imtihan verecek!
Geçen hafta yumruklu, uçan tekmeli komisyon safahatından sonra dokunulmazlıklarla ilgili takvim biraz daha netleşmiş oldu. 16 ve 18 Mayıs’ta Meclis safahatının da tamamlanması planlanıyor. Gerekiyorsa akabinde referanduma gidilecek.
AK Parti’deki mevcut değişimin de sınanacağı dokunulmazlıkların Meclis’te oylanması işlemi, aynı zamanda Meclis’in tümden sınandığı ve bekli de erken seçim ihtimaline kapı aralayacak bir süreci başlatabilir.
Referandumda yüzde 70’lerin üzerinde kabul göreceği öngörülebilen “dokunulmazlıklar kaldırılsın mı?” sorusuna “evet kaldırılsın” diyemeyen, bu soruyu halkın önüne götürmekten dahi çekinen bir Meclis için “temsil kabiliyetini yitirdi” yorumları yapılacaktır. Böyle bir manzaranın oluşması, erken seçimin ilk işaret fişeği olabilir.