Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu itibarsızlaştırmak için yanıp tutuşan yerli-yabancı çevrelerin haddi hesabı yok. Histeriye varan bir anti Davutoğlu kampanyası yürütüyor bunlar. Histerik oldukları için çoğu zaman ne dediklerini bilmiyorlar, kendilerinden geçmiş halde saçmalıyorlar. Ezber haline getirmeye çalıştıkları “Komşularla Sıfır Sorun’dan Sıfır Komşu”ya lakırdısı mesela. “Bütün komşularımızla düşman olduk” masalı. “Başarısızlık öyküsü” palavrası. Bugüne kadar iyi niyetlerinden şüphe etmediğimiz birçok kardeşimiz ve ağabeyimiz de bu tezvirata itibar ediyor maalesef.
Nasıl olur yahu?
Suriye meselesinde yaklaşık 3 yıldır muarız olduğumuz, Suriye’de amiyane tabirle kozlarımızı paylaştığımız İran, Rusya ve Çin ile diplomatik ilişkileri en üst seviyede devam ettiren, bütün ikili anlaşmaların bekasını sağlayan ve bunlara yer yer stratejik önemde yeni anlaşmalar (Çin’le füze anlaşması mesela) ekleyen, İran’la vizesiz gidiş-geliş uygulamasını devam ettiren ve Rusya ile vizeleri kaldıran bir hükümetin uluslararası ilişkilerde beceriksiz olduğunu ileri sürenler, Dışişleri Bakanı Davutoğlu yüzünden dış politikada basiret ve ferasetten eser kalmadığı algısını oluşturmaya çalışanlar, öncelikle, hakikatin üstünü örtmeyi meslek edinen profesyonel manipülatörlerdir. Bu yöndeki söylemlere itibar eden kardeşlerimiz ve ağabeylerimiz ise ya Davutoğlu’nun itibar ve karizmasını çekemeyen haset ehli kimseler yada düpedüz saf kimselerdir. Tabii ki menfi manada saf. İzansızlığı, vicdansızlığı da içeren bir saflıktan bahsediyorum. Böyle bir ortamda İran, Rusya ve Çin’le iyi ilişkileri muhafaza edebilen, hatta geliştirebilen bir hükümetin dışişleri bakanına dehâyı değil de beceriksizliği yakıştırabilmek için gerçekten vicdansız olmak lazım.
***
Başka komşularla ilişkilerimize bakalım: Geçmişte Yunanistan düşmandı, şimdi değil. Geçmişte Irak Kürdistanı öcüydü, şimdi can ciğer kuzu sarması. Geçmişte Balkanlar’da Boşnaklardan ve Türklerden başka kimseyle doğru dürüst merhabamız yoktu, şimdi Sırplarla bile aramızdan su sızmıyor ve 100 yıldır “Emperyalist Türkler” edebiyatı yapan Arnavut elitleri Türkiye’ye muhabbet ve güven duymaya başladılar. Sırbistan söylüyor, Hırvatistan söylüyor, Bosna-Hersek söylüyor, Kosova söylüyor, Batı Avrupa da itiraf ediyor; “Balkanlar’daki mevcut barış ve istikrarda Türkiye’nin büyük payı var.”
Siz siz olun, Suriye ve Mısır’daki ahlaki ve -Arap dünyasında yükselen hürriyet ve adalet taleplerinin önüne geçmek, şişeden çıkan cini şişeye geri sokmak mümkün olamayacağına göre- kesinlikle “reel politik” dış politika angajmanlarından umulan neticelerin kısa vadede alınamamasını bahane ederek, Yeni Türkiye’nin Balkanlar’dan Afrika’ya, Orta ve Güney Amerika’dan Çin’e kadar uzanan müthiş dış politika hamlelerini ve bu hamlelerden alınan neticeleri bütünüyle yok sayanları gördüğünüz / duyduğunuz yerde “Haydi ordan!” deyin.
Davutoğlu’nun azılı düşmanlarını çok üzecek yeni haberler var, bu vesile ile onları da sıralayalım:
2014’teki İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi, 2015’teki G-20 Zirvesi ve 2016’daki Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesi, Gezi’cilerin ve onların arkasındaki güçlerin itibarsızlaştırmaya çalıştığı İstanbul’da toplanacak.
Kervan yürüyor. Hariciyenin başarı öyküleri birbirini kovalıyor. İlk kez düzenlenecek olan, yoksulluk ve adil ekonomik paylaşım gibi can yakıcı insanlık meselelerinin küresel ölçekte ele alınacağı Dünya İnsani Zirvesi’ne ev sahipliği için New York ve Cenevre’nin de aralarında bulunduğu sayısız muteber şehir yarıştı ve Davutoğlu’nun BM’deki olağanüstü gayretleriyle yarışı İstanbul kazandı. Dikkat buyurun! Tarihî önemi haiz eşsiz bir etkinlik sözkonusu.
Hükümetin ‘uluslararası demokrasi açılımı’ ondan da önemli. Türkiye, Meksika, Endonezya, Güney Afrika, Brezilya, Pakistan ve Hindistan, yani Batı dışındaki kalabalık nüfuslu demokratik devletler, tecrübelerini paylaşmak, birbirini beslemek, demokrasilerini geliştirmek için örgütsel bir yapı oluşturmaya karar vermiş bulunuyorlar. Batı toplumlarıyla kıyası mukabil olmayan girift toplumsal yapıların oluşturduğu meydan okumaların üstesinden gelmeyi başaran (veya üstesinden gelmeye başlayan) mezkûr devletlerin inisiyatifi, ‘çoğulcu bir dünya düzeni’ne ışık tutabilir.
Söylemeye gerek var mı bilmiyorum; bu ‘Yükselen Demokrasiler Hareketi’nde Davutoğlu -Güney Afrika Dışişleri Bakanı ile beraber- öncü bir rol oynuyor.
Maruz kaldığı amansız bombardımana rağmen dimdik ayakta kalan ve yeni bir dünya düzenine matuf idealizminden, heyecanından, çalışma azminden hiçbir şey kaybetmeyen Davutoğlu, destansı yürüyüşüne devam ediyor. Bugün Arnavutluk’un başkenti Tiran’da. Ben de yanındayım. Ve yanında oldukça şereflendiğimi hissediyorum.