Ahmet Davutoğlu, Altılı Masa adayının Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde nasıl bir yönetim olacağı sorusuna verdiği cevapla tartışmayı başlattı. Konuşmasının ardından "eşit yönetim, imza yetkisi, vesayet, Altı Başlılık, 7 Kocalı Hürmüz... " manşetleri atıldı.
Ahmet Davutoğlu üniversitede ders verirken siyasi analizlerini gazetelerde ve dergilerde yazıyordu. Siyasi analizleri yaparken yazdıklarımızın bir gün karşımıza çıkacağını öngörmek zorundayız. Yahut yazdıklarımıza riayet etmek ve tutarlı olmak zorundayız.
Ahmet Hoca üniversitede ders verirken 1999 yılında 57. ANASOL-M hükümeti döneminde koalisyon süreci ve siyasetin kurumsallaşamaması hakkında ilginç tespitlerde bulunmuş:
"Bugün parti sayısının artmasına rağmen siyasî projeler ve vizyonların tek tipleşmesi süreci de yeni tür bir depolitizasyon olarak görülmelidir. Tabir caizse, ANAP parti bünyesinde dört temayülü birleştiriyordu; bugün de parlamentonun farklı temayülleri birleştiren bir parti gibi işlev görmesi istenmektedir. Bu tavır, parlamenter sistemin doğal mantığını değil gizli bir totaliterizmi kendi bünyesinde barındırmaktadır. Toplumsal taleplerin meşru ve gayrimeşru talepler şeklinde kategorize edildiği, partilerin iktidara geliş şartlarının ve yöntemlerinin objektif meşruiyet kuralları çerçevesinde değil de konjunktürel etkilerle belirlendiği bir yapının parlamenter sistemin mantığını yansıttığını iddia etmek çok güçtür.
Partilerin böylesi bir geleneksizleşme sürecine mahkum edilmesi sanıldığının aksine iç istikrarı da sağlayamaz. Aksine, partilerin taleplerini sisteme yansıtamadığını düşünen toplum kesimlerinin siyasete yabancılaşması sonucunu doğurur ve siyasî alan anlamını tümüyle yitirir."
Siyasi partilerin parti programlarında verdikleri vaatlerin masada değiştirilmesi işte tam bu vurgusuna denk geliyor. Altı partinin oy oranları farklı olmasına rağmen "stratejik atamaların, önemli kararların" Altı farklı kafadan çıkacak sesle gerçekleşmesi demokrasinin hangi yönüne uygun?
Anayasamızda Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri 104. maddede düzenlenmiştir. Bunun dışında münhasıran Cumhurbaşkanı tarafından yürütülmesi gereken mahfuz alanlar var. Eğer Altılı Masa Cumhurbaşkanı Adayı, yetki devri yapacağını vaat ediyorsa bunun hukuki olmadığı bir gerçek. Kapalı sohbetlerde ve yemeklerde verilen sözlerin siyasette geçerli olmayacağını bizim vatandaşımız geçmişte tecrübe etmişti.
Ahmet Davutoğlu bu çıkışı Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığının şimdiden paylaşılması için mi yaptı bilmiyoruz ancak 76 bin üyesi olan ve seçimde %1 in çok altında oy alacağını herkesin tahmin ettiği partisinin 1 CB yardımcılığı, 1 Bakanlık ve İmza Yetkisi talebi demokrasinin neresine oturuyor merak ediyoruz.
Ahmet Davutoğlu'nun 26 Mayıs 1999 tarihli "CHP Nereye Gidiyor" yazısı da ilginç tespitler içeriyor. Epeyce tahlil ettiği CHP-SHP çizgisini evvela darbeci geçmişiyle sorguluyor. Ardından dikkatimizi çeken bir paragrafta bugünkü CHP-HDP irtibatını o günlerde nasıl görüyor? O günden bugüne oyu bir türlü artmayan CHP'ye bugün yakın durmasının sebebi sakın konjonktür icabı olmasın.
"CHP-SHP çizgisi seksenli yıllarda tarihî süreklilik unsurları ile olan çatışmayı daha da pekiştiren bir tavır seçerek aydın elitizmini tek parti döneminin ideolojik söylemi ile sürdürmeye çalışmıştır. Artık geçerliliğini Batı ülkelerinde dahi kaybetmiş olan 19. yüzyılın dogmatik sekülarizmine dayalı radikal tarihî kırılma çizgisinde ısrar eden SHP-CHP çizgisi zamanla toplumun çoğunluğunu teşkil eden kültürel unsurlarla olan bağını tamamen koparmıştır. Bu durum CHP'nin demokratik dönemdeki kronik muhalefet sendromu ile birleşince SHP-CHP yöneticilerini bir yandan sistemin tutucu kesimi ile diğer yandan azınlık psikolojisinin tahrik ettiği unsurlar ile toplumsal taban bulma arayışına yönlendirmiştir. SHP'nin HEP ile yaptığı 1991 seçim ortaklığı ve parti örgütlenmesinin gittikçe artan bir yoğunluk ile sadece Alevilerden oluşan bir görünüm sergilemesi SHP'nin etnik ve mezhep temelli bir yapı içine girmesine yol açmış; bu da diğer yaygın toplum kesitlerinin partiden kopuşlarını beraberinde getirmiştir." (26 Mayıs 1999)
Gelelim Altılı Masa sürecine. Ahmet Davutoğlu Hocalık yaparken daha rahattı. Ancak politikacı olunca işin şekli değişiyor. Kendi yazdıklarınızı ve ideallerinizi gerçekleştiremeyebilirsiniz. Hatta iddialarınızla imtihan da olabilirsiniz. Bakın bir yazısında ne yazmış Sayın Davutoğlu:
"Son yıllarda siyasi partiler kısa dönemli dalgalanmalarla eksen değiştirebilen son derece esnek ve pragmatik bir tavır sergilemeyi yaygın bir siyasi davranış biçimi olarak benimsemektedirler. Daha önce genellikle seçim öncesi ve sonrası, muhalefet ve iktidar dönemlerinde görülen söylem ve tavır değişiklikleri bugün medyanın da artan etkisiyle neredeyse günlük denebilecek borsa dalgalanmalarını andıran bir nitelik kazanmış durumdadır. Siyasi aktörler belirli bir konuda tavır belirlerken Ankara'daki elit-içi güç ekseni kaymalarını, medyanın dayanılmaz cazibesini, kendi kısa dönemli taktik çıkar hesaplarını neredeyse değişmez parametreler olarak belirlemekte ve kendi tavırlarını bu parametrelere göre her an değişebilir bir konumda tutmayı siyasi beceri olarak göstermektedirler. Türk siyasi hayatının doğal yelpazesini yok eden ve uzun dönemli toplumsal dokuların siyasete yansımalarını engelleyen bu durum partilerin köklü bir kurumsallaşma gerçekleştirebilmelerini güçleştirmekte ve siyaset dışı kalması gereken aktörleri siyasetin içine çekmektedir. Merkez sağ partilerin son üç seçimdir sürekli bir düşüş yaşıyor olmaları bu konjunktürde siyaset anlayışının bir tür "kimliksizleşme" ve "omurgasızlaşma'ya dönüşmüş olmasındandır." (5 Mayıs 1999)