Adını ilk Ramazan Dikmen'den işittim. Sene 1979 olması lazım. Biz Ankara'daydık. Ramazan İstanbul'a gitmişti. Şuraya gittik, şuna uğradık diye anlatıyordu.
Kim mi Ramazan Dikmen?
Bizim, birlikte, gecelerimizi gece, gündüzlerimizi gündüz kıldığımız, birlikte okuduğumuz, birlikte yetiştiğimiz, dostluğun, paylaşmanın, hüznün ve sevincin tadına vardığımız ve çok güzel yaşlarında Rahmet'e gönderdiğimiz can dostumuz.
"Boğaziçi'nde Ahmet Davutoğlu diye bir arkadaş varmış."
Ramazan'ın hatırladığım cümlesi buydu. Arkasından, sitayişkar bir iki cümle daha. Tabii görüşmemişler. Belki İlhan Kutluer'den duymuştur adını, belki Şakir Kurtulmuş'tan..
Sonra Mustafa Özel. Davutoğlu'yla dostlukları vardı ve birbirlerine değer verirlerdi.
Mustafa Özel'i o yıllarda tanımam benim için kıymetliydi. Şunu diyeyim, siz anlayın: Albert Camus'nün 'Sıkıyönetim'ini Mustafa Özel'in elinde gördüm. Ondan alıp okudum. Mümkün olsa, herkesin okumasını isterim. (Jean Anolinh'in 'Becket'ini de ondan mı aldım diye düşündüm bir an. Hayır. Galiba, o kitabı Ramazan Dikmen'den işittim, öyle okudum.)
Mustafa Abi, bahsederdi bazen Davutoğlu'ndan. Hep bir 'kalite'yi vurgulayarak.
Sonra Davutoğlu'nu dinleyerek ve okuyarak bizzat tanıdım.
Bir konferansa gidersiniz. Ya da bir yerde birilerinin hitabını dinlersiniz. Konuşmalarda boşluklar olur. Boşluklarda kendinizi 'rölanti'ye alırsınız. Vitesi boşa alır gibi...
O zamanlar, Davutoğlu'nu dinlerken hissettiğim şuydu: Boşluk yok. Davutoğlu konuşurken, kendinizi rölantiye alamıyorsunuz. Zihniniz sürekli ayakta olacak.
Alanı, uluslararası ilişkiler. O alanda konuşanlar veya yazanlar arasında kendinize ait bulduğunuz, 'işte bizim lisanımız' dediğiniz, her yerde sözü size güç verecek o var.
Ve herkesten daha nitelikli.
Ben, süper güç, bölgesel güç gibi kavramları, tabii ki başka yerlerden de okudum ve dinledim. Ama, bende karşılığı olan bilgiyi Davutoğlu'ndan edindim. Ve bizim ayarımızda bir ülkenin, süper güçlerin ve bölgesel güçlerin dünyasında nasıl bir performansla varolabileceğini...
Devlette danışman da değilken, bakan da değilken, Davutoğlu Hoca ile ilgili -hem benim hem bütün dostlarımızın- hissiyatımız böyleydi.
Sonra Başbakanlık Başdanışmanı oldu.
Sonra da Dışişleri Bakanı.
Mükemmel bir şeydi bu. Teori, pratikle buluştu.
Teoriyle pratiğin buluşması her zaman iyi sonuç vermez.
(Ömer Nasuhi Bilmen, Hacca gittiğinde, bir görevliye rica etmiş. "Oğlum, ben bunları İlmihal'de yazdım ama, yazmak ayrı, yapmak ayrı. Önümüze düş de bize vazifemizi yaptır.") Davutoğlu'nda öyle olmadı. Teori ve pratik, birbirine uydu.
Türkiye, istikrarlı ve üretken bir hükümetin, başarılı bir ekonominin, yönetimde en küçük bir boşluk bırakmayan, 24 saat mesai yapan ve her işi sonuçlanana kadar takip eden Başbakanı'nın sağladığı kolektif performansı doğru değerlendirerek, kısa sürede çok önemli bir 'uluslararası aktör' oldu.
'Hariciye'nin üzerindeki ölü toprağı 'Yeni Türkiye'nin rüzgarıyla uçtu gitti.
Derken, Davutoğlu'nun eleştirildiği bir dönem geldi.
Ne zaman?
Şubat 2009'dan itibaren. Mayıs-Haziran 2010'dan itibaren.
Ne var Şubat 2009'da?
'One minute'var.
Şu yazıyı yazarken, 'One minute'ü yeniden seyrettim. Allah Razı olsun Başbakan Erdoğan'dan. Evet, ödüyoruz 'one minute'ün faturasını. Bir gezici saldırdı, bir paralel. Böyle 'one minute'ümüz olsun, kıyamete kadar bedelini ödeyelim.
Ne var Mayıs-Haziran 2010'da?
Mavi Marmara var, nükleer enerji konusunda İran lehine oy kullanmak var.
Mavi Marmara için, İsrail, hayatında ilk kez, alemin gözü önünde özür diledi. Bu, başarısızlık mıdır?
İran konusunda, ABD, Türkiye'nin önerdiği pozisyona yaklaşmıyor mu? Yaklaşıyor.
Ama Maliki'yle aramız bozuldu?
Maliki'nin herkesle arası bozuldu. Hani nerde şimdi Maliki?
Irak'ta teröre terkedilen boşluk, Sünniler'i Irak siyasetinin içinde tutan Türkiye'nin sözü dinlenmediği için doğmamış mıdır?
Suriye? Mısır?
Bu mudur?
Esat'la Sisi mi?
Çok sevimsiz, çok kirli.
Türkiye'nin tercihi doğrudur, ilkeseldir ve ahlakidir.
Ben, kendi payıma, Davutoğlu'nun Şubat 2009'dan sonraki döneminin bizim düşünce dünyamız açısından çok daha değerli olduğunu düşünüyorum.
Davutoğlu, AK Parti hareketinin, Başbakan Erdoğan'da görüp tanıdığımız 'siyasi duruş'unu garanti eden bir tercihtir.
Davutoğlu'nun birikimi ve tecrübesi, Türkiye için büyük bir imkandır.
Başbakanlığı hayırlı olsun.
Allah, emeğini bereketlendirsin.
Allah, onu da milleti de mahcup etmesin.