Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Paris’teyiz. Burada, hem Suriye’nin Dostları toplantısı hem de uzun süredir buzdolabında olan Türkiye-Fransız ilişkilerinde kapının yeniden aralanma görüşmesi var. Birkaç cephede birden birbirinden farklı dosyalara mesai harcayan Türkiye için önemli günler.
Bir yanda Suriye gibi küresel özellik taşıyan bir sorun... Öte yanda, uzun bir gerilimin ardından Fransa ile ilişkilerin normalleşme süreci. Elbette birinci mesele Suriye... Ama bu kez daha çok askeri jetin düşürülmesinden sonra medyada yaşanan ayrışma üzerine.
- Huzur-u kalb ile yatıyorum
Davutoğlu, jet olayının ardından Türkiye’nin açıklamaları yerine kaynağı belirsiz haberlerin dikkate alınmasına itiraz ediyor. Hem de biraz sert itiraz ediyor...
“Başbakan Başdanışmanı olduğum dönemde de saldırılması kolay bir hedeftim. Hamas olayı, eksen kayması vs. hepsinde suçlandım. Memurdum, cevap veremiyordum. Şimdi bakan oldum suçlamalar devam ediyor... Son dönemde de ciddi bir kampanya var.”
Bakan’a göre Suriye meselesi herkes için bir turnusol kağıdı. Sol ve liberal kesimler için, ulusalcılar için ve elbette bazı “İslamcılar” için...
Türkiye, bir yıl önce ABD’ye karşı İran’a destek verdiği için İran yanlısı olmakla suçlanıyordu, bugün Suriye konusunda farklı düştüğü için İran karşıtı. Veya, Lübnan savaşında “Şii” faktörünü düşünmeden açık bir şekilde Suriye’nin yanında tavır alınmıştı, bugün ise Suriye karşıtlığı gerekçesiz eleştiriliyor.
Davutoğlu, “Ben olayları bir aydın olarak sorguluyorum” diyor. Ardından devam ediyor: “ Her gece huzur-u kalb ile yatıyorum. Çünkü İran konusunda da Suriye konusunda her dönemde ilkeli durduğumuzu biliyorum...”
Dışişleri Bakanı sürece üç noktadan bakıyor: İnsanlık onuru ve özgürlükler... Bölgeyle medeniyet ilişkisi ve adalet... Ve elbette vatanperverlik...
- Baas İttihatçılık’tan ilham almıştır
Davutoğlu anlatıyor ve soruyor:
“Sormak lazım... Bazıları Suriye rejimiyle nasıl aynı çizgide bulunabiliyor. 20 bin insanın öldüğü, 300 bin kişinin mülteci, 3 milyon kişinin de ülke içinde mülteci olduğu bir rejimden söz ediyoruz. İşkencehaneler kuran bir devlet. 27 işkence merkezi var. Bu tabloda bizim Suriye tutumumuz eleştiriliyor. Bütün bunlar hangi özgürlük değerleriyle bağdaşır? Evet, ben bu zulme karşı çıkarak rahat uyuyorum. Liberaller ve solcular rahat uyuyabiliyor mu?”
Bakan bu noktada, “Envercilik” suçlamasına da hassas bir cevap gönderiyor: “Benim Baas rejimine karşı tavrımı Envercilikle suçlayıp, İttihatçılıktan bahsedenler var. Hatırlatırım... Baasçılık İttihatçılıktan esinlenmiştir. Birçok ittihatçı, Baas hareketlerine öncülük etmiştir. Bunu bilsinler...”
- İsmi Esadoviç değil, sessiz mi kalacağız?
Türkiye’nin Suriye meselesine bakışında bir önemli kriter de bölgeyle olan medeniyet ilişkisi. Davutoğlu bunu İslam medeniyetinin temel unsuru adaletle formüle ediyor.:
“Müslüman çoğunluğu olan bu bölgeyle ilişkilerimiz farklıdır. Ben Müslüman olarak bu kültürden geliyorum. Buradaki temel kavram adalettir. Suriye yönetimin yaptıkları adalet adına hoş görülebilir mi? Zalim Müslümansa onu masum mu göreceğiz. Miloseviç’in yaptıklarını Esad yapınca umursamayacak mıyız? Adı, Esadoviç değil diye sessiz mi kalacağız?”
Bakan, geçtiğimiz hafta Kahire’de ünlü Han Halili çarşısında gezerken insanların kendisine sevgi gösterisinde bulunarak teşekkür ettiğini aktarıyor. Kabil konferansı dönüşü de Meşhed’e uğradığını, orada da aynı ilgiyi gördüğünü belirtiyor. Suriye’de mevcut politika takip edilmezse Han Halili’de sokağa çıkılamayacağını söylüyor.
Davutoğlu’nun jet uçağının düşürülmesi sürecine ilişkin perde arkası açıklamaları gerçekten ilginç. Bizimle yaptığı sohbetten edindiğim biraz detay, biraz izlenim karışımı bilgiler var ki, dezenformasyonlar çaresizliğini açıkça ortaya koyuyor. Ayrıntılı bilgiler kamuoyuyla paylaşıldığında çelişki ve tutarsızlıklar da daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.
Bu konuda da ilginç mesajlar veriyor:
“Ben bir vatanperverim ve ırkçılığa varmadığı sürece bu önemlidir. Bakın, iki pilotumuz şehit oluyor. Biz bu acıyı yaşarken Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay en detaylı açıklamaları yapıyor. Bazıları bu açıklamalara şüpheyle bakıyor ama bir gazetenin iddiası manşet olabiliyor... Anlamak mümkün değil.. “
- Bazıları Esad’ın yerine mazeret üretiyor
Şurası muhakkak, Dışişleri Bakanı medyanın tavrı konusunda ilk kez bu denli karşı eleştiri hakkını kullanıyor. Şöyle devam ediyor:
“Beni bir Türk aydını olarak üzen, bir rejime insanlık onuru ve özgürlük adına karşı çıktığımız halde eleştirilmemiz. Burada, bazı yazarların AK Parti alerjisi de var... Özgürlükçü aydınlar özgürlükçü olsunlar. Bölgeyi ve Müslümanları önemseyenler her yeri aynı şekilde önemsesinler. Ulusalcılar neredeyse Esad’ın uçağı neden düşürdüğünün mazeretini oluşturdular.”
Davutoğlu bu süreçte kendisinin askeri bilgileri nasıl analiz ettiğini de şöyle anlatıyor:
“Tam 7 saat, MİT ve Genelkurmay’la bir doktora tezi inceler gibi elimdeki bütün verileri inceledim. Rusya bir şey diyor, ona inanıyorlar. Anamuhalefet lideri, dünyadan bilgiler istensin dedi. Ne demek istensin, ben zaten ilk günden istedim. Bizim açıklamalarımızda tutarsızlık yok. Nitekim, şehitlerimizin bulunduğu yer sadece 0.4 mil sapmayla tespit edildi. Bir başka kaynağın verdiği bilgide ise 10 mil sapma var. Bu durumda Genelkurmay’ın verdiği bilgiden nasıl şüphe edersiniz?..”
Suriyeli bir gazeteci bizimle konuşup serbestçe yazabilir mi?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Esad’la röportaj konusunda farklı bir noktaya dikkat çekiyor: “Bizde basın serbest, isteyen Esad’la konuşur ve istediği gibi yazar. Peki bir Suriyeli gazeteci Sayın Başbakan ya da benimle konuşup Şam’da bunu aynen basıp görüşlerini aynen paylaşabilir miydi?
Sarkozy dönemi bir karabasandı
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Sarkozy döneminin Türkiye-Fransa ilişkileri açısından bir karabasan olduğunu söyledi. Bakan, Ermeni soykırımını inkar yasası girişimleri sürecinde bu ülkeye yönelik başlatılan yaptırımların fiilen bittiğini ve bu ziyarette de resmen açıklandığını belirtti.
Davutoğlu şunları söyledi:
“Bizim için Fransa ile ilişkiler çok önemli. Bir yıl içinde büyük türbülans yaşandı ama başarılı bir kriz yönetimiyle bunu aştık. Son resmi Türkiye ziyaretini 1992’de Mitterand yaptı. Bir nevi milattan önce yani... Sorunlar aşılamadı. Ardından Sarkozy dönemi geldi ve bizim için gerçekten bir karabasandı. İdare etmeye çalıştık. Türbülans dönemidir. İlişkilerin bozulmamasında Alain Juppe ve Bernard Couchner’in büyük katkısı var.
Bugün artık yaptırımları fiilen kaldırdık. Tarihi bir ilişki, hissiyata kurban etmemek lazım. Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Avrupa’da sosyal demokratlarla her zaman daha iyi anlaştık.”
Davutoğlu, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’la Paris’te bir araya geldi. Davutoğlu bugün de, 100 ülkenin temsilcisinin yer alacağı Suriye Halkının Dostları buluşmasına katılacak.