"Suriye krizinde sona mı geliniyor?” sorusuna Başbakan Davutoğlu’nun cevabı “evet” olmadı. Zira Suriye sorunu Türkiye’nin tezlerini hep bir kenara atanlar yüzünden daha da karmaşık halde; artık.
Tam da bu karmaşanın yaşandığı bir dönemde bu köşede iki yazı yazdım.
Biri, “Bayır Bucak’ı ilhak etsek...”
Diğeri, “Rojava Kantonu oluyor da Halep Kantonu neden olmasın” başlıklıydı.
İki yazının da özeti Suriye’nin parçalanma ihtimaline karşı geliştirilebilecek hamlelerdi. “Türkmen ya da Halep Kantonu’na Türkiye nasıl bakar?” sorusunu Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’den dönerken Başbakan Davutoğlu’na sorma imkanım oldu.
Başbakan Türkiye’nin genel tutumunun daha çok bölünmek değil bütünleşmekten yana olduğunun altını çizdi...
“Zaten Osmanlı’dan sonra Sykes-Picot ile coğrafya büyük kantonlara bölündü” diyerek mevcut durumdan da çok hoşnut olmadığını hissettirdi.
Türkiye’nin Suriye’nin kantonlaşmasına olumlu bakmadığını belirten Davutoğlu, “Etnik kantonlar ayrılığı derinleştirir. Oysa o etnik kantonları yakınlaştırmalıyız” diyerek PYD’nin Türkiye sınırı boyunca oluşturmaya çalıştığı kantonlara da gönderme yaptı.
Ortadoğu’da yeniden sınırları değiştirmek isteyenlere işaret eden Başbakan Davutoğlu, “Zaten Ortadoğu’da sınırları değiştirmek isteyenler bu kantonlaştırma fikrine sıcak bakıyorlar.
Osmanlı’dan sonra Sykes-Picot ile coğrafya büyük kantonlara bölündü. Tekrar etnik ve dini temelli kantonlaşmak coğrafyayı daha da böler. Şehirleri, mahalleleri ayırmaya neden olur. Suriye’de daha fazla parçalanmaya karşı uyanık olmak lazım” şeklinde konuştu.
Başbakan’ın Türkmen Kantonu veya Halep Kantonu meselesine verdiği cevapta dikkat çekici bir cümle daha vardı.
Dedi ki, “Ama bir grup kanton kuracağım derse, diğer bir grup da kendinde o hakkı görür.”
Bu cümleyi sanırım PYD ve Türkiyi’deki uzantılarının üzerinde uzun uzun düşünmesi gerekir. Zira PYD’nin Rojava bölgesi diye bir yer uydurup orada “Kürt Kantonu” kurma çabası, dahası silahla ele geçirdikleri bölgelerde etnik temizlik yapmaları, diğer etnik grupların da “kantonlaşma” talebine dönüşebilir. Başbakan Davutoğlu’nun kantonlaşma ve daha da ayrışmaya karşı panzehir niteliğinde bir örneği de vardı. “Suriye’deki bütün halklar bizim kardeşimizdir. Bakın Halep’te bütün etnik gruplar var. Türkmen’i, Arap’ı, Kürdü... Hepsi orada ve Halep bir örnektir.”
Türk Jetleri Doğu Ukrayna’da köyleri bombalasa Rusya ne yaptır
Bakü dönüşü, Başbakan ile yaptığımız söyleşinin bir bölümünde DAEŞ ile mücadelede Amerika ile yapılacak ortak operasyon da gündeme geldi.
Türkiye’nin kararlılığına vurgu yapan Başbakan konuşmasının bir yerinde, “Türkiye’ye dönük bir tehdit olduğu anda gerekli tedbiri alırız. Türkiye tereddüt etmez gerekli adımı atar... İster koalisyonla, isterse tek başına...” dedi. Rusya’nın Suriye’deki askeri gücünü izah ederken “Suriye bizi çağırdı” açıklaması yaptığının altını çizen Başbakan, Rusya’ya bir benzetme ile gönderme yaptı. Dedi ki, “Farz edin ki Ukrayna’daki kriz nedeniyle Ukrayna Türkiye’den yardım istiyor. Türk jetleri de kalkıyor Doğu Ukrayna’da Rusya sınırındaki köyleri bombalıyor. Bu durumda Rusya’nın tepkisi ne olurdu? Türk uçaklarına müsamaha gösterir miydi?”
Musul’dan Bayırbucak’a
Bir anda “Neler oluyor?” sorusunun peşine düştük. Musul’un Başika bölgesindeki Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının değiştirilmesi büyük heyecana neden oldu. Aslında biz orada zaten vardık. Peşmerge’yi eğitmek maksadıyla yıllardır oradaydık. Fakat merkezi Irak hükümetine bağlı askerlerin neredeyse tek kurşun dahi atmadan DAEŞ’e teslim ettiği Musul yakınlarındaki askeri hareketliliğimiz “Yakın gelecekte DAEŞ terör örgütüne yönelik temizlik harekatının Irak’ta da mı olacağı?” sorusunu sormamıza neden oldu.
Bütün dikkatler Türkmen Dağı’na, Cerablus-Azez arasındaki bölgeye çevrilmişken bir andan Musul tekrar gündemimize oturdu. Anladığım kadarıyla işin özeti şu: DAEŞ terör örgütü bölgenin sosyolojisinden beslendi. Lakin bölgeye ait değil. Bu nedenle örgütün hem Suriye’den hem Irak’tan sökülmesi için bir koalisyon oluştu. Yakında Türkiye’nin daha da aktif rol alacağı büyük temizlik var. O zaman Türkiye tarihsel müktesebatının gereğini yapacak. Bu kanaatime neden olan iz ise Başika’daki kampımızda “tanklar”ın fazlalığı ve askeri unsurlarımızın o bölgede artacağı izlenimidir.