Son iki yazıda, geçmişe dönüp bakmak zorunda kaldım.. Buna yol açan yegane şey, samimiyetle söylemem gerekirse, Mehmet Altan’ın haddini aşan bir biçimde, hem Kürt siyasetini, hem o siyasete yıllarını vermiş, kardeşleri sokak ortasında infaz edilmiş siyasetçileri bile, bir sömürge valisi edasında suçlaması, bununla da yetinmeyerek Kürtleri, Erdoğan’a bir diktatörlük bahşetmekle itham etmesidir.
Bir oyunu dahi seçimlerde BDP/HDP’den esirgeyen bir hatun, Leyla Zana ‘Erdoğan’a inandığını, bu sorunu isterse ancak onun çözeceğini’ söylediğinde, Zana’yı ‘kendi zeminine ters düşmekle suçlamış’ ve her ne hikmetse bir anda Kürt siyasetinin şevredarı-danışmanı olmuştu..
Şimdi de Mehmet Altan, aynı muameleyi Sırrı Sakık’a çekiyor. Sakık’ın MİT’e teşekkür etmesini eleştiriyor..
***
Geçmişte Kürtlere karşı gerçekleşen, bazıları infazlarla biten bir takım operasyonların faili olan MİT’in, şimdi de içinde Kürt vekillerin de olacağı bir meclis komisyonu tarafından denetlenecek olmasının bir önemi yok Mehmet Altan için..
Devletin, PKK ve Öcalan için ortaya koyduğu tanıma ve muhatap alma konseptinin, İmralı’da ve Kandil’de, MİT yetkilileri tarafından hayata geçirilmesinin de Altan’a söylediği bir şey yok! O, içindeki Erdoğan nefreti nedeniyle, çözüm sürecine, MİT’in üstlendiği yeni ve tarihi role sevinemiyorsa, Kürtler de sevinmemeli!
Tipik bir sömürgeci aydını davranışı..
AK Parti’ye oy veren Kürtler, Altan’ın mantığına göre zaten bir diktatöre oy veriyorlar. Minnetsiz ve dolaysız.. Ama bir de BDP’ye oy veren Kürtler var. Onlar da Erdoğan’la anlaşıp, çözüm süreci diye, anlaşılan Mehmet Altan gibilerinin uykularını kaçıran bir süreci destekledikleri ve Altanlar’ın öngördüğü gibi, Erdoğan’a karşı, barikat savaşlarına girişmedikleri için, diktatörlüğü desteklemiş oluyorlar!.
İnsanın bir savaştan yana olmasının rasyonel ve ahlaki bir yanı olamaz. Ama insan eğer bir savaştan yanaysa o savaş için bedel ödeyebilecek kadar cesur, mert ve vicdan sahibi olmalıdır.
Başkalarının hayatı üzerine savaş çığırtkanlığı yapmak ve bir savaşı desteklemek ahlaksızlıktır!
İnsanın Türkiye’de akan kanı durduran çözüm sürecine karşı olması için, bu ülkede hiç yaşamamış ve Vedat Aydın, Uğur Kaymaz, Uğur Mumcu ve Hrant Dink’e bir damla gözyaşı dökmemiş ve ölen binlerce gerilla ve askere yüreğinde en ufak bir yer açmamış olması gerekir.
***
Altan kardeşlerle iki yıl önce Taraf’ta başlayan kavgamın gerçek sebebi bu vicdansızlığı ta o günlerde görmüş olmam ve karşı çıkmamdır.
Güçleri yetiyordu, bedelini ağır ödettiler doğrusu.
Yavuz hırsız ev halkından baskın çıkar misali Mehmet Altan beni dava etti. Altan ailesini PKK’ye destek vermekle suçladığımı iddia ediyordu. Davası reddedildi, ama ben bu davanın açılmasını istedim. Savcılara adeta yalvaran bir dilekçe yazdım ve bu adamın talebini kabul edin dedim. Maalesef olmadı. Keşke olsaydı.. Mahkeme huzurunda bir hesaplaşma beni fazlasıyla memnun edecekti..
O dönemde, devrimci halk savaşının bir felaket olacağını yazıp çiziyordum. Bu yazılar elbette PKK’yi de Öcalan’ı da kızdırıyordu. Ahmet Altan ise kanı kaynayan Kürt gençlerinin hoşuna gidecek yazılar kaleme alıyor, Kürtler’in yarısının silahlı bir isyana hazır olduğunu söylüyordu.
Ahmet Altan’ın, savaş kışkırtıcılığı yaparken ödediği bir bedel yoktu. Bir hikayesi yoktu ki, bu hikayenin bir bedeli olsun.
Ama ‘devrimci halk savaşının’ bir çıkmaz olduğunu yazıp duran Kürt aydınlarının elbette ödediği bir bedel vardı. Çünkü bir hikayeleri vardı; ve savaş talebinin adeta normalleştirildiği bir süreçte savaştan yana değil, barıştan yana tavır koydukları için aslında kendi hikayelerini barışa feda ediyorlardı.
Devrimci halk savaşı yürüten PKK’nin o zamanki dostları, işe bakınız ki, şimdi de, hem Öcalan’ı hem PKK’yi, hem Kürt halkını, demokrasiyi kendi grup çıkarlarına feda etmekle suçluyorlar.
Savaşan bir PKK dost, ama savaşmayan bir PKK, diktatörlüğe hizmet ediyor, öyle mi vicdansızlar?
Mehmet Altan, ‘Öcalan eğer dağda filan olsaydı, böyle mi düşünürdü, o bir esir ve hükümetin istediği gibi konuşuyor’ diye, işe bakın ki, Kürtlerin televizyonunda gürleyip duruyor.
İçerdeki bir gerilla liderini savaş istemediği için suçlayabilen bir üniversite hocası normal bir ülkede, öyle bir protestoyla karşılaşırdı ki, sokağa çıkmaktan utanırdı.
Mehmet Altan barışa karşı mücadelesinde yalnız sayılmaz.
***
Bir diğer davacım-onu da Pazar günü anlatacağım- Ergenekon sanığı, Fırat’ın öte yakasındaki Ergenekon faaliyetleri ve cinayetlerinin bir numaralı zanlısı, Hasan Atilla Uğur’la hemfikirler. Uğur da, içinde yer aldığı grupla beraber, Öcalan’ı itibarsızlaştırma kampanyalarına katkıda bulunuyor, çözüm sürecini ihanet süreci olarak görüyor.
Çözüm sürecine suç duyurusu yapanların suç duyurusu kabul edilseydi, Mehmet Altan, Hasan Cemal Cengiz Çandar ve Hasan Atilla Uğur, herhalde davanın en ‘muteber’ en hararetli müdahilleri olurlardı.. Ve kimse de buna şaşırmazdı.
Devrimci halk savaşı sürerken-yazık ki iki bine yakın Türk ve Kürt genci bu ‘savaşta’ hayatını kaybetti-davacım, Mehmet Hasan Altan, PKK ve Öcalan dostuydu, evet ben değildim.
O dönemde PKK şiddetine tanıdığı tolerans nedeniyle onu ve ağabeyini suçladığım elbette doğrudur. O, şimdi savaşmak istemeyen Öcalan ve PKK’ye öfke duyarken; ben hem Öcalan’ı hem PKK’yi, geçmişi unutmaya çalışarak, çözüm sürecinin selameti ve barış için, destekliyorum ve desteklemeye devam edeceğim.
Bir davacımdan haberler şimdilik bu kadar, sıra diğer davacılarda..