Bir yıldız fırtınasına tutulmuşuz gibi, dört bir yandan vefat haberleri yükseliyor. Her vefat ile birlikte içimize bir daha dönüp bakıyoruz, kalbimize doğru yaptığımız bu sızılı yolculukta, altın gibi parlayan günlerimize rastlıyoruz. Ellerimize hayret ediyoruz sonra, bu kurumlu, isli, kireçlenmiş eller kimin elleri... Her vefat bir ayna veriyor avuçlarımıza... Her giden dost, toprağa değil kalbimize veriliyor...
Refah Partisi döneminde, Gaziantep Nizip İlçe Başkanlığını yapmış Ali Yıldırım beyefendi ve eşinin bir hafta arayla vefatları da beni böylesi bir iç yolculuğa çıkarttı. Bakar bakmaz, Allah yolunda, mütedeyyin, samimi ve elbette çok güzel insanlar olduklarını hemen anlayacağınız fotoğraflarına baktım, baktım... Benim gönlüm, çok şükür ki, böyle güzel insanlarla dolu dedim. Pantoloncu Necdet Amca, Kürt Hasan Amca, Hacı Arzu Teyze, Bigalı Selma Abla, Çemişkezekli Abdullah ağabey, Köln’den Güleser Abla, birer yıldız gibi kalbimde parladılar... İsimsiz kahramanlar. Bir davaya gönül vermiş, aşkla bağlanmış, varını yoğunu bu yolda heba etmiş, kendilerini bu mana yürüyüşüne adamış insanlar.
O vakitler paramız yoktu belki, makam, mevki sahibi insanımız da azdı... Ama bir kalbimiz vardı. Bir ruhumuz vardı. Ya devamlı su basan bodrum katlarında, ya kimsenin çıkmaya tenezzül etmediği ve devamlı akan çatı katlarında toplanırdık. Ben Hz.Fatıma’dan bahsederken kırık pencereden içeri kar yağardı. Sonra, kahvehanelerde, düğün salonlarında, ardından sinema salonlarında, yılda sadece bir kere Yeşilköy’deki Marmara lokantasındaki iftarda toplanırdık... Video büyük lükstü her yerde olmazdı, bazen Çağrı filmini seyrederdik, bazen teyp kasetlerden Timurtaş Hoca’nın kasetlerini dinler, bazen de Şevki Yılmaz Hoca’nın videolarını izlerdik. Tayyip Erdoğan, tüm sokakların ‘’abi’’si ve umuduydu, gençlere ve özellikle üniversitelilere çok vakit ayırır hatta evinde iftar sofraları açardı. Erbakan Hoca televizyona çıkacağı vakitlerde, hali vakti olanlar, evinde televizyon olmayanlara evlerini açar, belki 30- 40 kişi dizlerinin üstünde çıt çıkartmadan dinlerlerdi Hocamızı... ‘’Tam Bağımsız Türkiye, Bağımsız Ağır Sanayi, Önce Ahlak ve Maneviyat, Refah gelecek zulüm bitecek, Tamam inşallah’’... Bu büyük rüyaları, ilkin o tertemiz insanlar gördüler. İnandılar. Bir kar tanesinden, bir kartopu, bir kartopundan bir çığ ürettiler... Her şey işte o ilk yağışla başlamıştı.
Bosna halkının mücadelesine destek vermek üzere cep harçlıklarını biriktiren İmam Hatiplilerden, kocası yaptığı bağışı fark edip de kızmasın diye küpelerinden ancak birisini verebilen hanımlardan, çeyizini satıp parasını Bosna’ya, Filistin’e, Afganistan’a, Van depremine, Düzce seline, mağdurlara bağışlayan kızların arasından geçip de geldik bugünlere... Vefat eden anasını bir güzelce yıkayıp, kabrine yatırıp, Kur’an'ını okuduktan sonra, teşkilat toplantısına koşan kardeşlerim oldu benim... Seçim günü sandık başını beklerken, düşük yaptığı halde ağır kanamasına rağmen, sandığın başını bırakmayan yoldaşlarım oldu. İnandığınızda güzelleşir dünya. Çile çekmek bugünlerde zannedildiği gibi karamsar bir konu değildir. Çile çeken buna taliptir çünkü ve talibin rıza dolu gönlü, ateşi gül edecek simyaya sahiptir. O verilen emeklerden kimse pişman değil, hayatlarını birer menkıbeye çeviren o dava aşkıyla kime sorsanız ancak iftihar eder...
Elli yıllık bir birikimdir bu, üst üste dizilmiş tuğlalar gibi, sağlam bir kardeşlik duvarı örenlerin yolculuğudur. Gerçi bugün büyük bir unutkanlık, red-i miras, hafıza kaybıyla karşı karşıyayız. Oysa bugünün tüm konumları, işte o dünkü karşılıksız olarak verilmiş emeklerin sonucudur. Eski mücahidler, bugünün makam ve mevki sahiplerinin kapılarını çalmazlar ya velev ki çalacak olsalar bile, korumalarını, sekreterlerini, yönetici asistanlarını aşabilene aşk olsun... Kibir, nobranlık, dünsüzlük ve yarınsızlık, almış başını gidiyor.
‘’Kimi acılar dilsizdir!’’ diye başlayan mesajıyla sarsıldım Ali Şahin Beyefendi’nin... Ali bey, milletvekili olduğu Gaziantep ilinin yapı taşlarından olan Ali Yıldırım ağabeyimizin vefat haberini geçmiş. Fotoğraflarına bakınca yanlarına gidip koşmak, dizlerinin dibine oturmak geçti içimden, bir yıldırım koptu kalbimden. Ben bu Ali’leri, Fatma’ları tanıyorum, ben onlardanım, ben onların tarafını tuttum hep, beni de onların defterine yazın, demek geçti içimden...
Hayatta pek çok şey kazanılır; üniversite sınavı, para, makam, mevki... Bunların hepsini kazanırsınız, ama bir davanızın ve aynı davaya gönül vermiş yoldaşlarınızın olması için önce inanmanız gerekir. Dava ne parayla kazanılır ne de makamla... O, kalbinizin ışığıdır.