Hemen Başkan Erdoğan'ı aradım. Koruma müdürü Muhsin bey çıktı Reisin hayatta olduğunu ve direndiğini öğrendim.
Peşinden TBMM Başkanı İsmail Kahraman beyi aradım. Meclisi açmak için yolda olduğunu ve direneceğini öğrendim.
Sonra Reis'in halkı direnmeye çağıran o meşhur telefon görüntüsü yayınlandı.
Türkiye artık ayağa kalkmıştı, darbeye karşı direniş başlamıştı.
Daha sonra meclisteki o hararetli direniş görüntüleri yayınlandı. Özel harekat ve meclis bombalanmış darbecilerin kontrolündeki savaş uçakları sivil halka ateş kusuyordu.
Gece yarısı başlayan salalar direniş ruhunu kamçılıyor darbeciler teker teker enseleniyordu.
Dünyadaki Arapça yayın yapan tv kanallarının Türkiye'den aradığı üç beş kişiden biri olduğum için telefonum susmuyordu. Sabaha kadar darbeye karşı direnişi anlatıyor, darbe girişiminin başarısız olacağını söylüyordum ama muhataplarım inanmak istemiyordu! Dış dünya darbenin başarılı olacağını düşünüyor daha doğrusu istiyordu.
Netice olarak ortada katıksız bir darbe teşebbüsü vardı. 251 şehit, 2000 küsur yaralı vardı; mali hasarı milyarlarla ölçülüyordu.
Ama çok geçmeden bu kanlı girişim için kontrollü darbe ve tiyatro denmeye başlandı. Hatta 'asıl darbe 20 Temmuz'da yapıldı' denerek darbeye maruz kalmış hükümet darbe yapmakla itham edildi hâlâ da ediliyor.
Darbeye teşebbüs edenler cemaat kisvesine bürünmüş CIA güdümlü bir örgüttü.
Devletin kılcal damarlarına kadar sızmıştı ve hükümet bu örgütü çökertmek için haklı olarak olağanüstü hal ilan etmişti. Örgütün beli kırılmıştı ama her gün yapılan operasyonlardan hâlâ devlet bünyesinde kripto elamanlarının bulunduğu anlaşılıyordu. Son torba yasada bu kripto elamanlarla mücadele bağlamında ihraçlar için bir yıl uzatma maddesi bile muhalefet tarafından eleştirilmektedir.
Ana muhalefet sözcüsünün son açıklaması hâlâ darbeye darbe diyemememin ve emperyalizme açık destek vermenin son örneğiydi.
Ana muhalefet ve onun kimi yancıları hükümeti suçlamak ve FETÖ'yü aklamak için Türkiye düşmanlarının ancak takınabileceği tavırları almış ve almaya devam etmektedir.
CHP eski genel başkan yardımcısı Yılmaz Ateş bey benim de bulunduğum bir tv programında açıkça, 'Benim partim FETÖ'ye teslim olmuştur.' demişti de partiden ihraç edilmişti.
Evet, CHP FETÖ'cüdür diyemeyiz ancak FETÖ'ye destek veren bir siyasi parti konumuna düşmüştür.
Çünkü 'Asıl darbe 20 Temmuzda yapıldı' söylemi bir FETÖ söylemidir ve bu söylemi ana muhalefet partisi hâlâ tekrarlamaktadır. Bu söylem ve bir diğer partinin KHK'lıları göreve iade edeceğiz söylemi açıkça FETÖ'ye destektir.
FETÖ'ye destek emperyalizme destektir. Bu kadar açık!
15 Temmuz yıldönümünde ana muhalefet partisinin hâlâ 'kontrollü darbe, 20 Temmuz sivil darbesi' söylemlerinin üzerine sözcüsü Faik Öztrak, "Erdoğan 15 Temmuz'da uçan sarayında konforlu şekilde semalarda dolaşıyordu" açıklamasıyla tüy dikmiştir.
Öztrak'ın bu ilk sabıkası değildir. Sicili hayli kabarıktır. Tabii ki bu sicil resmi sözcüsü olduğu CHP'nin sicilidir.
Türkiye düşmanlarının sözcüsü gibi açıklama yapan bu şahıs 17 Ocak 2020'de Fransa'nın ağzıyla, 'Türkiye Libya'da çizgiyi aşmıştır.'; 20 Şubat 2020'de Arap Birliği'nin ağzıyla, 'Türkiye Suriye'de meşru değildir.'; 10 Haziran 2020'de ABD ağzıyla 'S400'lerden vazgeçmeliyiz.'; 8 Temmuz 2020'de Yunanistan ağzıyla, 'Türkiye Akdeniz'i geriyor'; 27 Ekim 2020'de Ermenistan ağzıyla, 'Türkiye Karabağ'a cihatçı gönderiyor.' demekten utanmamıştır.
Şimdi de emperyalizmin ülkeyi işgale açık hale getirecek darbe teşebbüsünü sulandırmak amacıyla ailesiyle canı pahasına direnmek için uçakla İstanbul'a gelen Başkan Erdoğan için, 'Uçan sarayında konforlu şekilde semalarda dolaşıyordu.' deme yüzsüzlüğünü göstermiştir.
Siyasetteki sertlik dilini eleştirenlerden biriyim ama bu sözcünün ve benzerlerinin emperyalizmi sevindirecek bu tavırlarının sineye çekilmesi mümkün değildir.
Bu söylemler gayri milliliğin ve emperyalizme teslimiyetin ötesinde ahlaki de değildir.
Ömer Çelik beyin söylediği gibi bu sözler, 'Türkiye cumhurbaşkanına düşmanlık edenlerin tercümanlığıdır.'
Evet lafı eğip bükmeden söyleyelim ana muhalefet açıkça FETÖ'ye destek vermektedir.
Ana muhalefetin ve onun yancılarının FETÖ'nün devlete sızmasını 2000'den sonra başlatıyor olmaları ve siyasi sorumluğu sadece AK Partiye yıkma çabaları da açıkça FETÖ'ye destektir.
Evet AK Parti döneminde palazlandıkları doğrudur ama aynı AK Parti bu örgütün ihanetini gördüğü andan itibaren onunla mücadele etmiş hâlâ da etmektedir. FETÖ'nün köküne kibrit suyu sıkan AK Parti olmuştur ama onun söylemlerini hâlâ tekrarlayan siyasi ayak da ana muhalefet ve onun kimi yancılarıdır.
FETÖ Özal, Demirel, Akbulut, Çiller ve Yılmaz ve Ecevit hükümetleri zamanında devlete sızmaya başlamış en geniş müsamahayı da Ecevit hükümetleri göstermiştir. Örgüt lideriyle bir araya gelip edebiyat sohbetleri yapan tek siyasi lider de Ecevit'tir.
Bunu yazarken hiçbirini suçlamıyorum bu örgütün gerçek yüzünü göremedikleri için onlara hepsi müsamahakâr davranmıştır. Yani sadece AK Parti hükümetleri zamanında sızmamışlardır. AK Parti hükümetleri ihaneti gördüğünde bu örgütle mücadele etmeye başlamış ve hâlâ da etmektedir.
CHP ise 2010 yılına kadar bu örgüte karşı F tipi diyerek muhalefet etmiş; 2010'dan sonra ise bu örgütün söylemlerine sahip çıkarak destek olmuştur/olmaktadır.
Darbe gecesi CHP genel başkanı tankların arasından nasıl sağ salim çıkıp güvenli eve gidebilmiştir?!
Genel Başkan yardımcısı Öztürk Yılmaz dört defa arayıp darbeyi kınaması için ikaz etmesine rağmen neden darbenin başarısız olacağını anladığı saate kadar susmuştur?
'Kontrollü darbe' diyerek 'Asıl darbe 20 Temmuz'da yapıldı' diyerek hâlâ FETÖ söylemlerine neden sahip çıkmaktadır?
FETÖ'nün siyasi sorumluluğunu söylediğim gibi geçmiş hükümetlere yükleyebiliriz. Bu konuda AK Parti hükümetlerinin de sorumluluğu vardır. Ama AK Parti bu siyasi sorumluluğun hesabını 2013'ten bu yana girdiği seçimlerde halka vermiştir.
Darbenin siyasi ayağı ise hiç şüphesiz hâlâ darbeyi sulandırmaya çalışan CHP yönetimidir!