"TSK'dan CHP'ye kadar her kesim, demokrasiyi; genlerine kadar özümsedi" diyemediğimize göre, geçmişte yediğimiz darbeleri iyi tanımak zorundayız Yoksa aynı dişler tarafından daha çook ısırılırız!
Bu meyanda unutulmaması gereken bir darbe de, "Muhtıra" diye yutturulan ama hükümeti devirmekle kalmayıp, "1961 vesayeti"ni tahkim ederek "28 Şubat"ı hazırlayan "12 Mart Darbesi"dir.
1971 öncesindeki 10 yıla kaç darbe teşebbüsü sığdırıldığından başlayalım.
"27 Mayıs"çıların vesayet iktidarı, albaylara kadar çoğu askerin iştahını kabartmıştı! Hemen kolları sıvadılar! Millî Birlik Komitesi'ne (MBK) dahil edilmeyen "küskünler", Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel'in liderliğinde "Silahlı Kuvvetler Birliği" (SKB) adıyla yeni bir cunta kurmuştu. SBK'nın Ankara kanadını ise, Kara Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir kontrol ediyordu.
Yeni cuntanın TSK'da hızla genişlediğini gören MBK Başkanı Cemal Gürsel, İrfan Tansel'i görevden alarak Washington'a tayin etmişti ama 6 Haziran 1961 günü Tansel'i götüren uçağı geri döndürerek Mürted'e indiren jetler, sonra da Çankaya üzerinde "alçak" uçuş yapmıştı.
Bu da yetmemiş; Gürsel'e "ültimatom" verilmişti. Yani daha bir yılını dolduran darbecilerin karizması çizilmişti! Türkiye'yi yine çok kötü günler bekliyordu...
SEÇİM SONUÇLARINI BEĞENMEDİLER VE...
Başbakan Menderes'in asılmasından bir ay sonra yapılan seçimde, bütün yoğun desteğe rağmen CHP iktidara gelememişti. Meclis'te çoğunluk muhafazakâr partilerin elindeydi. Bu yüzden, 26 Ekim'deki Cumhurbaşkanı seçimi tehlikedeydi!
21 Ekim'de Harp Akademileri'nde toplanan SKB üyesi 10 general ve 27 albay, bu seçimden önce darbe yapmaya karar vermişti. Neyse ki, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, parti liderlerine, "Aday göstermeyeceğiz" taahhüdü imzalatmış, darbeci Cemal Gürsel'in seçilmesini garantileyerek (bunu darbe saymazsanız) darbeyi önlemişti!
Çankaya'nın sivillere kaptırılmaması cunta için önemliydi ama rahatsızlıkları bitmemişti! Sunay'ın 19 Ocak 1962 tarihinde yaptığı "telkin ve teskin" toplantısında, Aydemir ve arkadaşları açık açık "Müdahale şart" diye diretmişti.
Nitekim, 9 Şubat 1962 günü, SKB Ankara temsilcilerinin de katılımıyla İstanbul Balmumcu Çiftliği'nde, Vali Refik Tulga başkanlığında "N'olacak memleketin hali" toplantısı yapılmış ve gecenin sonunda 54 subayın imzaladığı "9 Şubat Protokolü" ile darbe kararı alınmıştı![1]
Durumu öğrenen Başbakan İnönü, Genelkurmay Başkanı Sunay'a, "Bunları başka vilayetlere dağıt" talimatı vermişti. Sunay 19 Şubat'ta, bir "ayar" toplantısı daha yapmıştı. Talat Aydemir "Muhtelif gruplar ihtilal hazırlığı içerisinde" demiş ve çözüm(!) olarak da "Sizin liderliğinizdeki darbe ülke için tehlikesiz olur" teklifinde bulunmuştu! Merkez Komutanı Selçuk Atakan da, "Alttan gelen tazyiki önleyemiyoruz" şeklinde; çok "tanıdık" bir ekleme yapmıştı! Sunay ise ancak "Beni karıştırmayın" diyebilmişti!
Cuntacıları ikna edemeyen Sunay, "nakil" sürecini başlatmıştı ama daha hızlı silah çeken Talat Aydemir, 21 Şubat 1962 akşamı düğmeye basmıştı. "Mustafa Kemal'in fedaileriyiz" sloganlarıyla Dikmen yolunda ilerleyen Harp Okulu öğrencileri bazı ana yolları kesmişse de, Aydemir ile anlaşamayan İrfan Tansel'in, "İlerlerseniz karşınızda Hava Kuvvetleri'ni bulursunuz" açıklaması geri adım attırmıştı.
EMEKLİ ALBAY BİLE DARBEYE KALKIŞIYORDU!
Talat Aydemir, 69 subay ile birlikte 23 Şubat günü emekliye sevk edilmişti ama emeklilik darbeye engel değildi! Yeni bir teşebbüs için yoğun destek gelmişti! En önemlisi de, darbelerde sonucu belirleyen CIA, "Tekrar dene, arkandayız" mesajı vermişti!
Nitekim Türkeş, 20 Mayıs 1963 akşamı Başbakan İnönü'ye, "Talat yine darbe yapacak" bilgisi vermiş; İnönü de "Olmaz öyle şey" demişti ama birkaç saat sonra TRT Ankara Radyosu'ndan "Dikkat... TSK İhtilal Genel Karargâhı'nın bildirisini dinleyeceksiniz. Cumhuriyetimizin kurucusu Kemal Atatürk'ün ilkeleri ve çizdiği yolda..." anonsuyla, Talat Aydemir imzalı darbe bildirisi okunmuştu.[2]
Yine "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganıyla sokağa çıkan Harbiyeliler, "darbe parolası"nı bilmeyen rütbeli subayları tutuklayarak Harp Okulu'na götürmüştü!
27 Mayıs darbesinin lideri olan Cumhurbaşkanı Gürsel ve teşvikçisi Başbakan İnönü ile Genelkurmay Başkanı Sunay Çankaya'da durumu değerlendirmiş ve darbe karargâhı olan Harp Okulu ile Ankara Radyosu'nu ele geçirme kararı alışlardı.
Yarbay Ali Elverdi, radyoda kontrolü sağlayarak "Türk ordusu duruma hakimdir" anonsu yapmıştı ama biraz sonra Elverdi de tutuklanarak "2 nolu ihtilal bildirisi" okunmuştu! Hemen radyo yayını engellenmişti ama bu sessizlik de paniğe sebep olmuştu.[3]
Neyse ki Hava Kuvvetleri sabaha karşı devreye girince Genelkurmay Başkanı Sunay, "Yanlış yolda olanlar, yarım saat içinde silahlarını bırakarak kışlaya çekilmezse, havadan ve karadan taarruz edilecektir" ültimatomu vermişti![4]
Kalkışma, 8 ölü ve 26 yaralı ile bitmişti. Yine beceremeyen Aydemir, 5 Temmuz 1964 şafağında asılmıştı! Harbiyeliler de okuldan atılmıştı. Ancak, "darbe şifresi" haline gelen "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganı, "28 Şubat" sürecinde, yemin metnine eklenmişti. 29 Mart 2023'te çıkarılmışsa da, 30 Ağustos 2024 günü aynı Harp Okulu'nda yine hortlamıştı!
SBK BİTTİ AMA DARBECİLİK DEVAM ETTİ
AP 10 Ekim 1965 seçimlerinde yüzde 53 ile iktidar olmuş ve "Demirel dönemi" başlamıştı ama ezici halk iradesi cuntacıları hiç ilgilendirmiyordu!
Hastalanan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, kendini Türk doktorlara emanet etmemiş; Başkan Johnson'un (nedense) gönderdiği uçakla Amerika'ya gitmişti. Ancak 26 Mart'ta; iyileşemeden dönmüş ve 38 kişilik hekimler kurulu da "Görev yapamaz" raporu vermişti. Bu yüzden 2 yıl 7 ay öne alınan 28 Mart'taki Cumhurbaşkanlığı seçiminde 240 milletvekili olan AP, aday gösterememiş ve TSK'nın dayattığı Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı, zorlama yöntemlerle Cumhurbaşkanı seçmişti. Bu bir darbe değil miydi?
Öte yandan, Sunay'ın yerine Genelkurmay Başkanı yapılan Cemal Tural, darbeye hazırlandığı yönündeki MİT Raporu üzerine, 11 Mart 1969 tarihli kararname ile emekli edilmiş ve yerine Orgeneral Memduh Tağmaç getirilmişti.
Tabii ki, darbe hazırlığı devam etmişti! Osmanlı'yı yıkan "İngiliz/Rus yanlısı sadrazamlar çekişmesi" gibi, TSK'da da Amerika ve Komünist Rusya yanlıları mücadele ediyordu.
27 Mayıs darbesini yapan MBK'nın gizli lideri (emekli) Cemal Madanoğlu öncülüğünde organize olan ve kendine "Millî Demokratik Devrimciler" ismini uygun gören cunta, Komünist Yön'cü Doğan Avcıoğlu güdümünde harıl harıl çalışıyordu. "Komünist Darbe" gerçekleştirecek, Meclis ve Senato'yu feshederek "Devrim Meclisi" kuracaklardı. Aklınıza gelen her şeyi devletleştireceklerdi. Halk direnirse, "Devrimci Şiddet" ile ezeceklerdi!
DEMİREL GÜVEN TAZELEDİ AMA İŞE YARAMADI!
"Bazı sıkıntılar içindeyiz" diyen Başbakan Demirel'in seçimi erkene alarak 12 Ekim 1969 tarihinde güven tazelemesi, TSK cephesinde hiçbir şeyi değiştirmemişti. 30 Ağustos 1969'da Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na getirilen Muhsin Batur ve Cemal Madanoğlu öncülüğündeki yeni cunta, "Devrim Anayasası"nı bile hazırlamıştı! "9 Mart Cuntası" adıyla anılan bu örgüt, darbe için düzenli toplantılar yapıyordu!
Ancak Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve İstanbul'daki 1. Ordu Komutanı Faik Türün, bu "solcu" gruba şiddetle karşıydı. Hatta Türün, "Darbeye kalkışırlarsa TBMM'yi derhal İstanbul'da toplarım ve bu Meclis'in alacağı kararla, Ankara'daki darbecilere karşı harekete geçerim" demişti!
Muhsin Batur ise hiyerarşiyi alt üst ederek, "darbe ruhlu" olarak gördüğü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a 21 Kasım 1970'de sunduğu mektupta, "Huzursuzluğu artan Silahlı Kuvvetler, idareyi devralma hazırlıkları yapıyor" demişti! Sunay, "Bu yazıyı gizli tutalım" demişti ama yine de sızdırılmıştı! Başbakan Demirel'in tepkisi, "Kuvvet komutanı bana böyle bir şey verse; 'Genelkurmay Başkanı getirsin' derim" şeklinde olmuştu.
Birkaç gün sonra yapılan 28 Kasım 1970 MGK'sı gergin geçmişti. Sokağa yayılan anarşi masaya gelmiş, Cumhurbaşkanı Sunay "Sıkıyönetim ilan edelim" demişti. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler'in, "Sıkıyönetim orduyu iktidarın emrinde gibi gösterir" diyerek karşı çıkması üzerine "Kes ulan!" diyemeyen Demirel, "Değil mi?" diyebilmişti ama cevap gelmemişti!
9 MART CUNTASI SON ANDA...
Yönetime el koymak için her tuşa basan Batur, KKK Gürler ile de temastaydı! Darbe söylentilerinin yine ayyuka çıkması üzerine komutanları, 10 Aralık günü toplantıya çağıran Genelkurmay Başkanı Tağmaç, "Hükümete uyarı verilmesi yeterli" demişti ama Gürler ve Batur, "El koyalım" diye ısrar etmişti!
Askerler resmen gemi azıya almıştı! 22 Ocak 1971 MGK'sının sonuç bildirisinde yer alması istenen "Hükümet ve Anayasal kurumlar, parlamenter sisteme sadıktır" ifadesini kabul etmemişlerdi. Bu arada Yunanistan, 3080 adacığa fiilen el koymuştu ama 8,5 saat süren MGK'da bu konuya sıra gelmemişti!
Batur'un, "soldaki" darbe ekibi olan Madanoğlu-Avcıoğlu grubu da hazırladıkları, "Devrim Anayasası, Devrimci Bakanlar Kurulu ve Sosyalist Devlet Düzeni" dosyasını, Ocak 1971 sonunda kendisine vermişti!
MİT Müstaşarı Fuat Doğu, cuntaya sızmış olan Mahir Kaynak'ın raporlarını Genelkurmay Başkanı Tağmaç'a düzenli olarak aktarıyordu. Yine teskin ihtiyacı duyan Tağmaç, bütün kuvvet ve ordu komutanlarını, 10 Mart günü toplanacak "Genişletilmiş Yüksek Komuta Konseyi"ne davet etmişti.
Bu davet, aylardır "darbe" hazırlığı yapan cuntacıları telaşlandırmıştı! 9 Mart sabahı Org. Batur'un talimatıyla belli birlik ve üslere alarm verilmiş, öğle saatlerinde de, Gürler-Batur ikilisinin belirlediği isimlerle toplantı yapılmıştı. Batur, Gürler'e "Paşam biz hazırlıklarımızı arz edelim, siz nihai kararı verirsiniz" diyerek harekât toplantısını başlatmıştı! "Darbe koordinatörü" generallerin sunduğu durum raporlarını ve teklifleri dinleyen Gürler "Yarın Komuta Konseyi'ndeki durum açığa kavuşsun. Ona göre yeniden tezekkür ederiz" diyerek toplantıyı bitirmişti.
Gürler'in bu tavrı "erteleme" değil, "engelleme" idi! Zaten Batur da "yukarıdan" gelen bir emirle darbenin durdurulduğunu iddia etmişti.[5]
CUMHURBAŞKANI ONAYLI DARBE!
CIA'nın Washington'a gönderdiği 11 Mart 1971 tarihli raporda, Tağmaç'ın 10 Mart günü 32 generalle yaptığı, "Hükümeti devirelim mi yoksa uyaralım mı" toplantısı hakkında, "Ordunun, kötüleşen siyasi duruma 24 saat içinde müdahale edeceği kesinleşti; ancak şekli ne olacak" deniyordu! Sonraki satırın kapatılmış olması dikkat çekiyordu![6]
Gerçekten Genelkurmay Başkanı Tağmaç, ertesi gün kuvvet komutanlarıyla netleştirdikleri "muhtıra" metnini Cumhurbaşkanı Sunay'a arz etmişti!
O sırada Batur'un evine toplanan kuvvet komutanları, Köşk dönüşü Tağmaç'ı da çağırmıştı! Kuvvet komutanlarının, üç saat süren "darbeli muhtıra" ısrarı üzerine, MİT Müsteşarı Fuat Doğu'yu Çankaya'ya göndererek Sunay'ın fikrini almaya karar vermişlerdi. Doğu, "Sayın Cumhurbaşkanım. Beni Genelkurmay Başkanı gönderdi. Yarın darbe yapacaklar" demiş, Sunay ise "Peki Fuat Paşa" demekle yetinmişti! Köşk'ten gelen bu "onay" üzerine Tağmaç da, "Yeni bildiriyi yarın getirin, imzalayayım" demişti![7]
Ve 12 Mart 1971 Cuma...
Başbakan'a bağlı olan MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu, saat 11.00'de Başbakan Demirel'i arayarak, "Cumhurbaşkanımız, 'Süleyman bey istifasını versin' buyurdular" tebligatı yapmıştı! Çok şaşıran Demirel, "kırmızı hat"tan Köşk'ü aramıştı ama ulaşamamıştı!
Demirel Başbakanlık'ta kıvranırken, 4 general de "Muhtıra Görünümlü Darbe" bildirisini Tağmaç'a imzalatmıştı! Gürler, Batur ve Eyiceoğlu tarafından da imzalanan "12 Mart Muhtırası" saat 13.00'te ilan edilmesi için TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu'na gönderilmişti.
Genelkurmay Başkanı Tağmaç yıllar sonra "İmzalarken ağladım. Cuntacılık, bunların iliğine işlemiş. Hangi mevkie gelirlerse gelsinler vazgeçemezler" demişti.
Demirel'e saat 12.45'te cevap veren Cumhurbaşkanı Sunay, "Ne yapayım? Beni de aştılar, mani olamıyorum. Sağlık sebebiyle istifa etseniz iyi olur" demişti!
Demirel turp gibiydi ama bu önemli değildi! Çünkü tam o sırada, TRT spikeri Çetin Çeki "Hükümet istifa etmezse yönetime el koyacağız" diyordu!
Bu "darbe" değil de neydi? Başbakan Demirel, şapkasını alıp gitmişti! CHP'nin ağır toplarından Nihat Erim, tarafsız(!) Başbakan tayin edilmişti.
PEKİ; ASLINDA DARBEYİ KİM YEDİ?
Türkiye, darbelerden darbe seçiyordu. ABD yanlısı 12 Mart cuntası, Rus yanlısı 9 Mart cuntasını engellemek için darbe yapmıştı! 12 Mart'tan kısa süre önce, İsrail'den dönerken Ankara'ya uğrayan CIA Şefi Richard Helms, "Tasfiye edilmesi gereken subaylar"ın listesini vermişti! Nitekim, 12 Mart'tan sonra "Rusçu" subaylar tasfiye edilmişti.[8]
Zaten 21 Ocak 1972 tarihli The Daily Telegraph gazetesinin yayınladığı "CIA'nın yaptığı darbeler" listesinde 1960 ve 1971 darbeleri de vardı![9]
Bu nasıl bir düzendir ki, rejimi korumak için darbe yapılıyor ama asıl darbeyi, "tam bağımsızlık"tan fersah fersah uzaklaşan millet yiyordu. Nitekim bu "ara dönem"de "vesayet" daha da tahkim edilmişti. Zira, MGK'nın etkisi ve askerî yargının yetkisi artırılmış, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi kurulmuştu. Ayrıca, tek parti iktidarı gitmiş; Türkiye; koalisyonlar cenderesine girmişti. Tabii ki, kalkınma hamleleri de bitmiş; millet kaybetmişti!
Ama Kemalistler kazanmıştı! Başörtülü avukat Emine Aykenar, 29 Mart 1973 tarihli kararla Ankara Barosu'ndan ihraç edilmişti!
[1] Talat Aydemir, Hatıratım, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2017, s. 88-89.
[2] Hürriyet, 8 Haziran 1963.
[3] Emin Çölaşan, İlhan Baş'ın Açıklaması, Hürriyet, 8 Haziran 1986.
[4] Vatan, 22 Mayıs 1963.
[5] Muhsin Batur, Anılar ve Görüşler Milliyet Yayınları, İstanbul 1985, s. 275-276.
[6] 2017 yılında açıklanan ABD Dışişleri Bakanlığı Belgeleri.
[7] Soner Yalçın, Bay Pipo, Doğan Kitapçılık, İstanbul 2005, s. 170.
[8] Celil Gürkan, 12 Mart'a Beş Kala, Tekin Yayınevi, İstanbul 1986, s. 207.
[9] Bay Pipo, s. 176-177.