Çin, ABD borç tahvillerinin en büyük alıcısı, döviz rezervleri geçen yıla oranla % 4’e yakın armış durumda, kısacası ABD’nin en fazla borçlandığı ülke durumunda. Uzun zamandan beri ABD’nin Çin ile olan rekabeti ve esas ilgi alanı olarak Ortadoğu’yu değil Çin bölgesini seçtiği biliniyor. Hatta Afganistan’ın bir sorun yumağına dönmesini bile, ABD’nin Rusya-Çin ittifakına karşı araya yerleşme planı olarak görenler bile bulunuyor.
Söz konusu iki ülke ekonomik güç ve kapasiteleri bakımından karşılaştırılabilir oyuncular sayılabilirler, ancak siyasi etki yaratma kapasitelerinin henüz karşılaştırılabilir olduğu söylenemez. Bununla birlikte, Çin’in sadece Asya’da değil, Latin Amerika ve Afrika gibi birçok yerde ticaret ya da işçi kolonileri yoluyla yayıldığı ve giderek stratejik-askeri konuları da içeren siyasal faaliyetlerde yer almaya çalıştığı hissediliyor.
ABD de benzer bir hisse kapılmış olmalı ki, Güney Çin Denizi’nde Filipinler ile Çin arasında kıta sahanlığı sorunu yaşanan bölgede Filipinler ile ortak askeri tatbikat yapıyor. Söz konusu bölgedeki balıkçıların yasa dışı avlanması ve kayalıkların aidiyeti gibi sorunlar-bize tanıdık gelir- tarafları ihtilaflı hale getirmişti; şimdi 7 bin askerin katıldığı askeri tatbikat yapılıyor.
Mali
Türkiye kendi darbeleriyle uğraşırken, Afrika’nın batısında yer alan eski Fransa sömürgesi Mali’de darbe oldu. Libya’da Kaddafi’ye destek veren ve İngiliz-Fransız varlığına karşı direnen Tuaregler, Kaddafi kaybettikten sonra Mali’ye dönmüşler ve ülkenin kuzeyindeki bölgenin bağımsızlığı için çatışmalara girmişler, sonunda da bu bölgede bağımsızlık ilan etmişlerdi.
Mali yönetiminin bu süreci yönetemediğini ileri süren ordu yönetime el koymuş ve tabi bağımsızlık girişimi de en azından bir süreliğine askıya alınmıştı. Bugün geçici yönetim var Mali’de ve yakında seçimlerin yapılacağı duyuruldu. Biz biliyoruz ki her darbenin bir dış desteği oluyor ve darbeciler de ülkenin rotasını bir yandan öteki yana çevirme kaygısı taşıyor. Mali’deki Tuaregler’in Avrupa merkezli Batı karşıtı olmaları, eylemlerinin dış desteğini nereden aldıkları sorusunun sorulmasına yol açarken, benzer biçimde darbecilerin de dış tercihlerinin ne yönde olacağı sorusunu gündeme getiriyor.
Kimin kime destek verdiği açık olmasa da, kimin kime karşı olduğu belli gibi. Askerler ve Tuaregler Mali’deki Avrupa’yı dışarı atarken ülkeyi ABD ile Çin’in rekabetine açıyorlar.
Gine Bissau
Afrika’daki ‘paylaşım’ mücadelesinin ne denli keskinleştiğini bir tek örneğe bakarak genellemek mümkün değil denebilir; ancak örnek tek değil. Afrika’nın doğusundaki bir başka eski Portekiz sömürgesi olan Gine Bissau’da da üç gün önce bir askeri darbe oldu; başbakan tutuklandı. Ordu içinde ‘isyancı askerler’ olarak tanımlanan bir grup, cumhurbaşkanının rezidansına saldırmış, ardından öldürüldüğü haberleri gelmişti. Bu saldırı, genel seçim sonuçları açıklandıktan hemen sonra olmuş ve iktidar partisinin yine çok oy alması bu askerleri harekete geçirmişti. Ama cumhurbaşkanını öldürülmesinin esas sebebi, Genelkurmay başkanına düzenlenen suikast olmuş, tamamen ayrı saflarda yer alan cumhurbaşkanı ile genelkurmay başkanı ülkedeki iki kampın da simgesi olmuştu.
Gine Bissau’da da darbenin belirgin sonucu, bölgedeki Avrupa varlığının dışarı çıkarılması olarak ifade edilebilir. Bu ülke ‘kokain kapısı’ olarak adlandırılsa da dikkat çekici bir diğer özelliği en fazla Çin gıda yardımı alan ülkelerden birisi olması. Avrupa’nın dışlandığı bu bölgenin de başka rakip güçlerin, mesela Çin ile ABD’nin yeni ‘paylaşım’ mücadelesine açıldığı iddia edilebilir mi, emin olmak zor. Ancak ABD’nin Çin’in Afrika merakından fazlasıyla rahatsız olduğuna dikkat çekmeye değer.