Mısır’daki darbe ‘Darbeler Kitabı’nda yazılanlara uygun gelişiyor.
Destekçisini mahçup etmeyen hiçbir darbe yoktur; ya kan dökerek mahçup eder, ya işkence ederek, ya da ülkenin milli menfaatlarını yabancılara peşkeş çekerek...
Türkiye’deki darbelerde bunların herbirini yapmıştı darbeciler: Hem öncesinde ve sonrasında kan döktüler, kan dökülmesine müsamaha ettiler... Hem insanları işkencehanelerden geçirdiler... Hem de her seferinde sivillerin asla yanaşmadığı tavizleri kendilerini teşvik edenlere vermekten geri durmadılar...
Şimdi sıra Mısır’da...
Gen. Abdülfettah el-Sisi ülkenin demokratik yöntemle seçilmiş iktidarının darbeyle devrilmesini hazmedemeyen halkın üzerine yeniden ateş açtırdı. Bütün günahları demokrasiye müdahaleyi protestodan ibaret olan yüzlerce insan açılan ateşte hayatını kaybetti. Darbe yönetimi, aylardır evlerine gitmek yerine protesto hakkını kullanmayı uygun görenlerin meydanları boşaltmalarını istiyor.
Kan ve gözyaşı darbelerin karakterindendir...
Her darbe meşruiyet arayışında ‘düşman’ kavramı arkasına sığınır ve ulvi bir amacı gerekçe olarak gösterir. Türkiye’de ‘düşman’ genellikle ‘sol’, ‘Kürt’ veya ‘irtica’ kavramlarıyla ifade edildi ve ulvi amaç da demokrasiyi rayına oturtmak olarak belirlendi. Her darbede...
Mısır’daki darbe ‘düşman’ seçiminde zorlanıyor ve bir türlü ulvi amaç bulamıyor(du)... Dün sabahın ilk saatlerinde başlatılan saldırı, büyük ihtimalle, bu iki boşluğu doldurmaya hizmet edecek... Günün ilerleyen saatlerinde veya en yakın zamanda ‘Müslüman Kardeşler’ örgütünün —yeniden— ‘yasadışı’ ilân edildiğini işitirseniz şaşırmayın...
Tabii ‘demokrasiyi rayına oturtma’ vaadi de bunu takip edecektir...
‘Yol haritası’ darbelerin, bu duraklara uğramayı öngörür çünkü...
Esas sorun bundan sonra başlıyor... Mısır’daki darbe daha önce bizde yaşananlara benzer duraklara uğrayarak ilerlese bile, Türkiye ile Mısır arasında var olan farklılıklardan biri beni dehşete düşürüyor: Türkiye hep bağımsız kalmış bir ülke ve daha padişahlık döneminden beri yöneticilerini sandık marifetiyle seçiyor... Mısır ise hep yabancılar ve askerler tarafından yönetildi bugüne kadar ve sandık yönetim değiştirmeye yaramıyor...
Bizde darbeye muhatap olunduğunda, halk, yönetimden askeri uzaklaştırmanın fırsatının mutlaka geleceğini biliyor ve eline geçen ilk fırsatta da onu değerlendirip askeri yönetimden uzaklaştırıyor... Darbe sonralarının mağdur ve mağrur bir sessizlik doğurması bundan...
Mısır’da ise ilk demokratik denemenin boşa çıkartılması şaşkınlığını yaşayan kitleler, askerlerin yeniden ve kalıcı olarak geldiğini düşünüyor... Öyle düşündüğü içindir ki meydanları terk etmiyor...
Ürkmemin sebebi, bu derin farklılığın, Mısır’da çatışmacı bir ortam doğurması endişem... Kolayca iç-savaşa dönüşebilecek bir gerginlik var orada; bunu sağlamak ve Mısır’dan yeni bir Suriye çıkartmak için kenarda hazır bekleyenlerin varlığı da unutulmamalı.
Hepinizin bildiğini ben de biliyorum elbette: Müslüman Kardeşler silâhlı mücadeleyi, şiddeti reddeden bir örgüt; şimdiye kadar yaptığı açıklamalar da hep bu yönde ve itidali davet edercesine... Umarım böyle bir tuzağa düşmez Mısır halkı...
Türkiye —maalesef— şimdilik Mısır denkleminin dışında; keşke daha aktif olunabilse...