Türkiye'de darbecilik "CHP zihniyeti" olarak mimlenmiştir. Ve bu bir algı değil gerçeğin ta kendisidir.
27 Mayıs kanlı darbesine on yıllarca 'ihtilal' demiştir CHP. Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanının idam edildiği bu darbe, topluma "hürriyet bayramı" olarak kanıksatılmak istenmiştir.
Kemalist sola "27 Mayıs darbedir" dedirtmek hala meseledir.
Sol kesimin "Özgürlükçü anayasa" dediği 1961 Anayasası, askeri ve sivil bürokrasi karşısında siyaseti güçsüzleştiren kurumlar teşkil ederek darbelerin mutat hale gelmesine zemin hazırlamıştır.
Halkın iradesini temsil eden siyasetçilerin toplum nezdinde itibarsızlaştırıldığı, ordunun ise başta medya olmak üzere sendikalar, meslek kuruluşları gibi yapıları sevk ve idare ettiği bir düzende darbe yapmak zaten olağanlaşmıştı.
Adnan Menderes'in boynuna yağlı ilmeğin geçirildiği o son kare, Türkiye'de siyaset yapacaklara baştan verilmiş bir mesajdı. Bu sebeple de sırtını halka dayayarak siyaset yapmak isteyenin, kefenini giyip bu yola çıkması zaruretti.
*
Türkiye'nin bu karanlık tarihini ve kör talihini değiştiren süreci son 20 hatta son 10 yılda hep birlikte yaşadık.
Ve nihayet 15 Temmuz 2016'da, darbe tecrübelisi bir millet olarak "artık yeter" dedik.
Dünyada eşi benzeri olmayan bir direnişle, NATO-FETÖ darbesini püskürttük.
Şayet darbe başarılı olsaydı, bugün çoğu nihayete ermiş olan darbeye teşebbüs davaları açılamamış, halkına kurşun sıkan asker kılıklı hainler ise 12 Mart Muhtırası'nın hükümet kurmakla görevlendirilen CHP'li Nihat Erim Hükümeti gibi bir hükümet atamış olacaklardı.
*
Bu hükümet kimlerden mi oluşacaktı?
Çok muhtemel, darbeyi "güvenli bir evde" televizyondan takip eden Kemal Kılıçdaroğlu sürecin önemli bir yerinde bulunacaktı, asıl oğlan değil figüran olarak tabii ki.
Belki de 7 Haziran seçimlerden sonra istikşafi görüşmeleri kemale erdirmek ve kendini koalisyonun güvenli kollarına atarak AK Parti'yi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partisi olmaktan çıkarmak isteyenlere de bir iki koltuk gösterilecekti.
Öyle olmadıysa, 15 Temmuz bir 'darbe teşebbüsü' olarak kaldıysa bunun en önemli sebebi, milletin siyaset kurumuna olan güveni, iradesine sahip çıkılacağına inancı ve başındaki siyasi lideri o kudrette görmesiydi.
*
Türkiye 20 yıldır orta sınıfını genişletti, dış politikada iddia sahibi bir ülke konumuna geldi ve aynı zamanda demokrasisini güçlendirdi.
12 Eylül darbesi yargılandı. Darbenin failleri işledikleri suçların cezasını çekmediler evet ama 12 Eylül yargılamalarının sembolik değeri çok büyük oldu.
Ardından 28 Şubat yargılandı. FETÖ'nün yargı yapılanmasının sulandırdığı bir yargılama olsa da 28 Şubat'ın yargılanmış olması önemliydi.
Ve tabii ki ilk kez bir darbe, teşebbüs halindeyken bastırıldı ve darbeciler millet iradesini ve anayasal düzeni yok etmeye teşebbüs suçundan defalarca ağırlaştırılmış müebbede çarptırıldı.
*
15 Temmuz'a 'tiyatro' diyen, darbeyle mücadelenin olmazsa olmazı OHAL ilanını 'asıl darbe' diye niteleyen, darbenin faili FETÖ'cüleri serbest bırakmayı seçim vaadi olarak öne süren CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, tutmuş diyor ki, "İktidarını 12 Eylül'e borçlu olanlar darbelerle yüzleşemez."
Türk toplumunu darbelerle yüzleştiren, darbenin iyisi kötüsü olmaz dedirten, 27 Mayıs'ı da 12 Eylül'ü de 28 Şubat'ı da 15 Temmuz'u da darbe olarak lanetleyen, darbe yapmayı TSK'nın iç hizmet görevi olmaktan çıkartan ve darbelerin yargılanmasını sağlayan bir iktidara, darbecilikle malul bir partinin genel başkanı ve daha da fenası 15 Temmuz'a darbe demekten hala imtina eden birisi olarak hala bu lafları eden birine ne denir, siz söyleyin?