Pazartesileri, Ankara’da gündem konularının toplandığı, güncellik ve önem sırasına göre takvimlendiği gündür.
Dün, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıldönümü olduğu için bu haftanın gündeminde ilk sırayı ‘tarihte bugün’ belirledi.
Televizyonlarda, gazetelerde ise ağırlıkla 27 Mayıs’ın sonraki darbelere nasıl zemin sağladığına ilişkin yorumlar, analizler var. Ancak darbelere ve darbecilere yönelik bu sorgulama, eleştiri, 1980 darbecileri tarafından yapılmış anayasanın hala ‘en üst hukuk’ olduğu Türkiye’de yapılıyor. Peki bu durumu nasıl tanımlayacağız?
“Türkiye anayasasını yapan darbecileri bile yargılayabilecek kadar demokratikleşti” mi diyeceğiz;
Yoksa “Türkiye darbecileri yargılarken, hala onların yazdığı anayasayla oluşturulan sistemle yönetiliyor” mu?
Birinci yanıtın sonuna “... ama demokrasi bilinci darbecilerin anayasasını değiştirebilecek kadar yetkinleşmedi” cümlesini ekleyebiliriz pekala.
Ve elimizde ikinci yanıt kalır.
27 Mayıs’a giydirilmeye çalışılan ‘demokratik ihtilal’ kılıfı, uzak değil, 2007’de bile şu vecizelerle yamanmaya çalışılıyordu:
- “Asker sivil toplum örgütü olarak haklı bir uyarıda bulundu.”
- “Siyasetçiler laikliği, demokrasiyi tehdit ederse askerin buna izin vermemesi demokrasi dışı sayılmaz.”
- “Siyasetçiler bozuyor, asker düzeltmek için müdahale ediyor.”
- “Bu millet darbe görmüş iktidarı bir daha başa getirmez.”
- “Bu iktidarın ‘ikinci gündemi’ var, asker endişelenmekte haklı.”
Bu sözlerin sahiplerinin çoğunun adının önüne uzun akademik kariyerler, duayen, başyazar gibi sıfatlar vardı. (Bazıları hala değerli görüşleriyle okurlarını, öğrencilerini, partililerini ‘aydınlatmayı’ sürdürüyor.)
27 Mayıs’ta generaller, sivil siyasetin demokratik hak ve yetkilerine el koydu, seçilmiş başbakan ve bakanları katletti. Bu ‘gasp’ ve ‘katl’i de orduya ‘miras’ olarak bıraktı. Öyle ‘kolay elde edilmiş’ bir mirastı ki bu, daha ‘gasıpları’ yönetimdeyken bile ailenin bazı ‘hiperaktif’ çocukları bu mirası kullanmaya kalktı; ancak aile büyükleri tarafından önce ‘nush’ ile uslanmaya zorlandı, uslanmayınca aynı yöntemlecezalandırıldı.
Yazıda iki fotoğraf var. Biri, 27 Mayıs darbesinden sadece 3 yıl sonra 1963 tarihini taşıyor. Kurmay Albay Talat Aydemir’in organize ettiği Harp Okulu öğrencileri TBMM’yi kuşatarak namlularını ‘milli irade’ye doğrultmuşlar.
Diğeri ise 23 Nisan 1981 tarihli. Kenan Evren ve darbeci generaller, cezaevlerine tıktıkları milletin vekillerine ait olan TBMM sıralarına oturmuş, ‘Mili Egemenlik’ bayramını kutluyorlar!
Aydemir’le aralarındaki fark, birinin o silahlarla içeriye girmeyi başaramamış olması. O yüzden iki fotoğraf arasında zaman farkı gözetemiyorum.
27 Mayıs ‘sivil irade’de yargılandı, hükmü verildi. 71 muhtırası da öyle. 12 Eylül 80 ve 28 Şubat 97 darbeleri hem vicdanen, hem hukuken yargılanıyor. 27 Nisan 2007 e-muhtıra dosyası da savcıların önünde.
Demokratik Türkiye’nin ordusu bu kanlı gasp mirasını sahiplenmiyor.
Ancak bu miras hala ‘darbe anayasası’nın mülkiyetinde duruyor. O anayasanın yerine sivil bir anayasa yapılmadıkça kanlı miras tevarüs edilmeye (miras alınmaya) devam edecek.