Mısır’daki sokak gösterilerinin ertesinde ordunun olaya el koyması dünyada da Türkiye’de de farklı yorumlandı. Bazıları tüm bariz göstergelere rağmen müdahalenin darbe olarak nitelenemeyeceğini söyledi, bazıları da olanı biteni adlandırmaktan, dolayısıyla da sonuçlarına katlanmaktan kaçındı.
Ama kim ne derse desin, neden kaçınırsa kaçınsın Mısır’da yaşanan darbeydi. Üstelik de darbe Çarşamba günü değil Pazartesi günü yapıldı. Genelkurmay Başkanı Sisi 48 saatlik ültimatomunu verdiğinde darbe gerçekleşmişti. Çünkü Genelkurmay Başkanı bağlı olduğu Cumhurbaşkanı’na muhalefetle uzlaşması için süre tanımıştı.
Dünyanın neresinde olursa olsun bunun adı darbedir, siyasi sürece müdahaledir. Başına modern, post-modern ya da başka bir şey koyup sıfatlayabilirsiniz ama önüne koyduğunuz kelime, olayın darbe olduğu gerçeğini değiştirmez. Eğer Türkiye geleneğinden okursak bunun adı 12 Mart darbesidir.
Darbeye zemin hazırlayan şeylerin hiçbiri de darbeyi meşru göstermez. Mısır’da çoğunluğun darbeyi desteklemesi, Sisi’nin arkasına dini liderlerin dizilmesi belki darbeye darbeciler açısından meşruiyet sağlar. Ancak yapılanın demokratik meşruiyeti yoktur.
***
Ne kadar tartışmalı olursa olsun seçimlerle işbaşına gelmiş olan bir iktidar seçimlerle yerinden edilir. Sokak hareketleriyle ya da sokak hareketlerinin arkasına sığınan askeri vesayetle cumhurbaşkanı devrilmesi meşru görülemez. Meşru görülmesi seçimleri işlevsizleştirir, demokrasinin özünün yitirilmesine yol açar.
Evet, Mübarek’e karşı darbe yapıldığı, 25 Ocak hareketinin başarıya asker marifetiyle eriştiği doğrudur. Fakat Mursi’yi işbaşına askerler değil halk getirmiştir. Bu da yapılan seçimler sayesinde olmuştur. Demokratik ilkeler Mursi’nin yine sandıkta yenilgiye uğratılmasını gerekli kılar.
Kısacası Mısır’daki darbe meşru değil fiili bir duruma işaret etmektedir. Ama adı darbedir. Mübarek’e karşı da, Mursi’ye karşı da darbe yapılmıştır. Her iki lider de sokak desteğiyle askeri vesayet tarafından yerinden edilmiştir. Aralarındaki fark ise seçimden kaynaklanmaktadır.
Bazı kanaat önderleri görmek istemese de biri seçimle, diğeri 1952 yılında yapılan bir başka darbenin yarattığı anti-demokratik sistemle işbaşına gelmiştir. Pazartesi günü Mursi’ye verilen muhtıra ülkenin kadar bölgenin demokratikleşmesine de verilmiş bir muhtıradır.
Arap Baharı’nın taşıyıcısı olduğu demokrasi misyonu beş gün önce Kahire’de ne yazık ki iflas etmiştir. Bu darbenin bölgesel sonuçları da olacaktır. Bir şekilde Türkiye de etkilenecektir. Suudi Arabistan’ın bu kadar tezahürat göstermesi boşuna olamaz.
***
Türkiye yaptığı resmi açıklamalarıyla darbeyi meşru görmediğini belirtmiş ve doğru olanı yaparak fiili durumu tanıdığını söylemiştir. İşin ilginç tarafı demokrasinin taşıcısı olduğunu zannettiğimiz pek çok ülke ve kurum Türkiye’nin gösterdiği basireti gösterememiştir.
Mısır’daki darbe karşısında takındıkları tutum Amerika için de AB için de bu alandaki inanırlılıklarına vurulmuş darbedir. Diğer yandan TBMM’inde grubu bulunan partilerin Mısır’daki darbe karşısında takındıkları tutum da Türkiye demokrasisinin geleceği açısından umut vaat edicidir.
Türkiye doğru tepkiyi yeterli dozda vermiştir. Bundan sonra yapılması gereken süreci duygusallaşmadan idare etmek, kendimize ve Mısır halkına zarar verebilecek çıkışlar yapmaktan kaçınmaktır. Mısır darbesinin bölgesel ve küresel sonuçları da yakından takip edilmelidir.
Hiç şüphe yok ki Mısır devriminden ve darbelerinden bizim çıkartacağımız dersler vardır. Mursi’nin hatalarının tekrarlamaması; toplumsal hareketlerin, tepkilerin ve taleplerin ciddiye alınması, daha doğrusu içselleştirilmesi bunların başında gelmektedir. Ancak Türkiye’nin Mısır, AK Parti’nin de Müslüman Kardeşler olmadığı gözardı edilmeden...