Yazı için bilgisayar başına oturduğumda Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde siyasi parti liderlerini kabul ediyordu.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi milli mevzularda siyasi ayrılıkları aşabildikleri ve Cumhurbaşkanı’nın davetine icabet ettikleri için tebrik etmek isterim.
Türkiye’de en önemli mesele siyasi kutuplaşma dediklerinde ben hep şerh düşerdim. İki noktadaydı itirazlarım. Bir; siyasi partiler, medya ve örgütlü sivil toplum arasındaki ayrışma tabanda bu şiddette yoktu. İki; kutuplaşıldı denilen mevzular terör başta olmak üzere ülkenin milli meseleleriydi ve ayrışma götürmezdi. Nitekim 15 Temmuz saldırısı tam da bu ayrışılan noktada birleştirdi siyasi kutupları.
***
TBMM’nin FETÖ-CIA elemanlarınca 11 kez bombalandığı gecede Millet Meclisi’nin ışıklarını yakarak o çatı altında toplanan vekillerimiz hakikaten bu milletin vekili olduğunu ispat etmiş isimlerdir.
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın sığınağa gitmeyi reddederek “biz kaçarsak kimse çıkmaz sokağa” uyarısı keza. Kürsüdeki konuşması ise gözlerimi yaşarttı.
O esnada yayında olduğum için herkesi her şeyi çok sağlıklı takip edememiş olabilirim ama gördüğüm kadarıyla AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, -eski gazeteci olması hasebiyle de- iyi iş çıkardı. Bombalar atılırken elindeki telefonla Meclisten anlık bilgi görüntü geçti.
Ertesi gün, dört siyasi partinin ortak bir metne imza atması ve dosta düşmana karşı birlikte fotoğraf vermesi çok önemliydi. İşgal girişimiyle burun buruna gelmiş Millet Meclisi’nde İstiklal Marşı’nın gür bir sesle okunması -ne yalan söyleyeyim- beni ağlattı.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman marşın diğer kıtalarını okurken son istiklal savaşı içinde olduğumuzu ve Allah’ın izniyle yine “yedi düvele” kafa tutacağımızı düşündüm.
HDP grubu Millet Meclisi’ndeki yerini alırken eş başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın böyle önemli bir irade beyan gününde orada olmamayı tercih etmelerini sadece geriye dönük tespitleri haklı çıkarmaları bakımından değil, sonraki süreçlerde kimlerle zaman kaybedilmemesi gerektiğini tespit bakımından da faydalı buldum.
***
15 Temmuz gecesi tanklara, M61 zırhlı araç silahlarına, kurşunlara göğüs geren sivillerin hangi partiden olduğunu bilmiyoruz. Ama hepsinin aynı milli iradeyle hareket ettiğini biliyoruz.
Bunun bir darbe girişimi değil işgal girişimi olduğunu, kurşun sıkanların Türk askeri değil Türk askeri üniforması giymiş işgal kuvvetleri olduğunu ölerek öğrendiler. Sayelerinde bu topraklar bir kez daha vatan oldu bize. Allah hepsinden razı olsun.
Darbe-işgal girişimine direnişin kahramanları şehitlerdir. İlk öne atılanlar. Darbe oluyor dendiğinde sağına soluna bakmayanlar. Pısıp oturmayanlar...
Ve elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan. Siyasi liderliğinin Türkiye için ne kadar önemli olduğu bir kez daha ibretle, takdirle, şükürle anlaşıldı herkes tarafından. Allah ferasetini artırsın.
15 Temmuz’dan bu yana 81 ilde çoluk çocuğuyla meydanlarda demokrasi nöbeti tutanlara, sabah o yorgunlukla işine gidenlere de büyük minnet borçlu Türkiye. Hep var olsunlar.
Darbeye meydan okuyanlara Pazar günü üç saatliğine de olsa CHP’nin de kurumsal olarak katılması olumludur, tarihidir.
FETÖ-CIA darbe girişimiyle Meral Akşener’in MHP acelesi de anlaşıldı aslında. Akşener destekçilerinin şu an firari ya da tutuklu olması da bir şey diyor elbette.
Ezcümle; 2010’dan bu yana Türkiye’de altı ayrı seçim yapılmasına rağmen “diktatör” söyleminin neden ve nasıl yükseltildiği kanlı bir girişimle açığa çıktı. Fay hatları kaşınarak, terör örgütleri azdırılarak iç savaş çıkarma çabası da öyle. Bu söylemlere destek verenlerin arazi olmasına izin verilmesin ama.