Babalarımızdan dinlediğimiz darbelerin bir yenisinin denemesini yaşadık.
Bir de çocuklarımızın artık görmeyeceğine inandığımız darbeyi...
Bir saat telefonumu kapatmıştım, eşim telefonunu “Ankara’da bir şeyler oluyor baksan iyi olacak” diye uzattı. “DARBE” demek istememişti, dili varmamıştı.
Hemen telefonuma uzandığımda yüzlerce mesaj gelmişti.
Annem çok korkmuştu mesela, “Ömer darbe oldu”.
En muhalifi, solcusu, ülkücüsü “Abi ne oluyor?” diye yazmıştı. Yazışmalarda ruh yoktur normalde ama bu mesajların hepsinde korku, endişe, huzursuzluk vardı. Elleri titriyordu yazarken ve bunu hissetmemek mümkün değildi.
Köprüler kapatılmış, havalimanlarına çökülmüş, tanklar yürümeye başlamıştı.
Tanıdığım, bildiğim bütün delikanlılar, dostlarım, arkadaşlarım, mensubu bulunduğum yayın grubunun bütün temsilcileri, hiç durmadan, sonunu düşünmeden, bir kelimesini yutmadan haykırmaya başlamışlardı.
KABUL ETMİYORUZ!
Kırılma noktaları vardı 15 Temmuz gecesinin;
Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan CNN Türk’e Facetime ile bağlanması, soğukkanlılığıyla “Ben buradayım, milletimin başındayım” mesajını vermesi bütün Türkiye’nin içinde bulunduğu şoktan çıkıp “Evet, ne yapıyoruz?” demesini sağladı. Böyle bir zamanda uçağına binip, hava sahası teröristlerin elindeyken o hava sahasını yarıp İstanbul’a gelmesi bütün ülkeye moral oldu.
Başbakan Binali Yıldırım’ın, bu konunun emir komuta zincirinin dışında, bir grup tarafından yapıldığını söylemesi hepimizin içine su serpti, yüreklendirdi, güçlendirdi.
Milletvekillerinin meclisi boş bırakmaması, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın hem meclise, hem vekillere hem de milletin iradesine sahip çıkması, bombalamaya rağmen meclisin inadına diri kalması da milleti ayağa kaldırdı. Kaderin cilvesine bakın ki ömrü darbelerle geçen İsmail Kahraman’ın nasibinde bu yaşında bir darbe daha görmek ve bu darbeye karşı ön safta mücadele etmek varmış.
Abdullah Gül’ün yaptığı yayın ve bu yayında gösterdiği sert (belki de şimdiye kadar kendisinden gördüğümüz en sert) duruş da tarihe düşülen notlardandı.
En çok kızdığımız medya organları, en çok eleştirdiğimiz yazar ve televizyoncuların bile devletinden, milletinden yana duruş sergilemesi birliği, beraberliği kuvvetlendirmişti.
MİLLETİN MÜCADELESİ
Ama en büyük mücadele, en büyük cesaret yine milletin payına düştü.
15 yaşında çocuklar babalarıyla koştu ellerinde bayraklarla.
Önce “Milletimizin askeri bize kurşun sıkmaz” diyerek koştular sokaklara. Sonra asker kılıklı teröristlerin kurşun sıktığını, içinde vatandaşın olduğu otomobilleri tankla acımadan ezdiğini görünce daha büyük hırsla yürüdüler tankların üzerine.
Sokaktakiler gençti, sokaktakiler yaşlıydı, kadındı, erkekti, çocuktu, bebekti.
Bir tanesi bile eline silah almamıştı, içinde terörist olsa bile dışındaki kutsal uniformaya kurşun sıkmak aklına gelmemişti.
EROL OLÇAK ve ABDULLAH
15 Temmuz’da bir baba-oğul göçtü bu dünyadan.
Reklamcılıktaki becerisini inandığı davaya armağan etmiş bir adam ile daha 16’sında oğlu…
Erol Olçak ve Abdullah Tayyip Olçak...
Babasını tek başına göndermeyen, “Ben de geleceğim” diyen Abdullah Tayyip’in inadı, Erol Ağabeyimizinkini yendi. Kim bilir nasıl da gurur duymuşsundur aslan oğlunla be Erol Abi…
Sizin haberinizi aldığımda 2 aylık oğlum Ömer Asaf’ımın yüzüne baktım. Bir babanın oğlunun elinden tutarak götürebileceği en güzel yere götürdün oğlunu. Kıskandım be Erol Abi…
Hep gülümserdin, önlerde olmayı pek sevmezdin, bir adım arkada olup milletin adamına hep “Sen yürü, ben arkandayım” dedin.
Bu sefer, belki ilk defa bu sefer en öndeydin. Bizim askerimiz olmayan, kimin askeri olduğu da o anda belli olmayan o kimseler siper almış, silah doğrulttuğunda en öndeydin.
Abdullah Tayyip sen ne civanmertmişsin, sen ne büyük adammışsın, biz seni küçüklüğünden beri göre göre çocuk sanmışız, aldanmışız.
DARBE GERİDE Mİ KALDI? ZAMAN MI KOLLUYORLAR? ŞİMDİ NE YAPMALIYIZ?
Bitmedi, bitmeyecek, öyle üç-beş gün değil bu ülkeye bakarken iştahla içindeki doymak bilmeyen ihtirasları olanlar bitmedikçe bitmeyecek.
Düşünün, etrafımız terör örgütleriyle çevrilmiş, PKK, DAEŞ (IŞİD), FETÖ.
Dikkat ettiniz mi?
Bakın, PKK vururken DAEŞ sessiz, FETÖ vururken PKK durgun, DAEŞ vururken FETÖ suskun.
Sizce bu tesadüf mü?
Hayır, çünkü bir ihalenin üçlü konsorsiyumu bunlar. Biri vururken diğerleri dinleniyor, sonra bir diğeri bütün gücüyle vuruyor, diğerlerine güç toplamak için fırsat veriyor.
Hangi partiden olursak olalım birlikte dimdik ayakta duracağız.
Dün vatandaşına kurşun sıkanlar “Hangi partidensin, Kürt müsün, Türk müsün?” diye sormadılar. Ezdikleri arabalarda alevi mi, sünni mi var bakmadılar.
Çok iyi bir sınav verdik ülkece, ayakta durduk, uyanık olduk. Daha önce hiç tatbikatı yapılmamış bir mücadeleydi, bocalayabilirdik, ATM’lere koşabilir, evlere stok yapabilirdik, dükkanları yağmalayanlar olabilirdi, OLMADI!
Acemilikle de olsa aslanlar gibi memleketimizi savunduk.
Ateş edilen yer neredeyse oraya koşarak gidenler yüz akı oldu bu milletin.
Geceleri ailece “Biz buradayız, gelin” diyenler ise onur madalyası.
Şimdi uyanık olma vakti.
Bu tehlike geçene kadar tek parti vardır bu ülkede; o da VATANINI CANINDAN ÇOK SEVENLER PARTİSİ.
Oy pusulalarında asla göremeyeceğiniz bu parti 15 Temmuz’dan beri sokakta olan herkes bu partinin mensubudur.
DARBENİN AÇIĞINI BULDUK
15 Temmuz’da Cumhurbaşkanımızın emriyle sokaklara dökülen yüzbinler darbenin açığını, darbecinin düşünemediğini buldu.
Hepimizi öldüremezlerdi ya!
Köprüdeki askere yaklaşan bir vatandaş böyle demişti tüfeğini doğrultan askere. “Kartal’dan geliyorum, arkadan da onbinler geliyor, hangi birini vuracaksın?”
Asker de şaşalamış, bocalamış, tüfeğini indirmişti.
Yapılacak şey belli, sokaklara, caddelere, köprülere, havaalanlarına koşup ülkemizi koruyacağız, ülkücüsüyle, inançlısıyla, alevisiyle, sünnisiyle, Ege’lisiyle, Rize’lisi, Mersin’lisi ve Kars’lısıyla.
Bunu yapacağımızı 15 Temmuz’da öğrendiler. Artık kolay kolay cesaret edemeyecekler.
Ama biz her daim hazır duracağız.
· Küçük şeyler için kavga etmeyi, ufak farklarımızı birbirimizle kıyaslamayı bırakacağız.
· Küçük dertlerimizi unutup, ülkemize, birliğimize, halimize binlerce kez şükredeceğiz.
· İyi yetişeceğiz, iyi yerlerde, iyi görevlerde iyi insanların olmasına çalışacağız. Kötü niyetliler 10 saat çalışıyorsa vatansever gençler 20 saat çalışacak. Rehavete kapılmayacağız, kutlama yapmayacağız.
· İyi insanlar yetiştireceğiz, birbirimizden sorumlu olacağız, 18 yaşındaki bir genç bile 15-16 yaşındakilere ağabeylik/ablalık yapacak. Sadece ailemizden değil, bu ülkenin bütün insanlarından sorumlu hissedeceğiz kendimizi.
· 80 milyonluk ülke, elbette yanlışlıklar olacak, yöneticilerimiz dev bir ülkeyi yönetiyor, elbette hatalar yapacak. Yanlış yapana asla müsaade etmeyeceğiz, hata yapanın hatasını birlikte düzelteceğiz.
· Son sözüm AK Parti’li olmayan vatanseverlere. Bugün AK Parti iktidarda, yarın belki bir başka parti, meseleye partiler üstü bakalım. Oy vermeseniz bile AK Parti’nin iyi ve doğru icraatlarına destek verin, hatalarını da yapıcı bir üslupla yetkililerle paylaşın. Uzlaşı kültürü içinde her şey daha iyi olacak, emin olun.
SON SÖZ DARBECİLERE; SİZİ AFFETMİYORUZ.
Kendi ihtiraslarınız için 80 milyon masum insanı ateşe attınız. Sinsice yerleştiğiniz, saklana-gizlene yükseldiğiniz o makamlarda vergilerimizle giydiğiniz uniformalarla, vergilerimizle alıp size emanet ettiğimiz tankları, helikopterleri üzerimize sürdünüz, arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi acımadan öldürdünüz.
Hayatında darbe görmemiş, hayata yeni atılmış, atılmak üzere ya da daha çocuk/bebek yaşta 50 milyon pırıl pırıl gencin yarınını karartmaya azmettiniz.
Dünyanın dört bir yanından, Afganistan’dan Azerbaycan’a, Bosna’dan Çad’a, Gambia’dan Kosova’ya Sri Lanka’dan Pakistan’a milyonlarca insanın umut ışığı olan bir ülkeyi karanlığa gömmeye azmederek dünyanın bütün mahzûn coğrafyalarının hayallerini söndürdünüz.
SİZİ AFFETMİYORUZ.
Ve bilin ki ne yapsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhûde.
Allah haini, fesatçıyı, fırsatçıyı, kahpelik yapanı sevmez. Görüyorsunuz, ne yapsanız başınıza çalınıyor. Görünen o ki, Allah sizi sevmiyor...