Müjdeler olsun. Sivil darbeciler cennetten müjde alsalar bu kadar sevinmezlerdi desem abartmış olmam.
Bakın, 28 Şubat soruşturması kapsamında her yeni dalga darbeci askerleri yutuyor, darbeci sivillere birşeycikler olmuyor.
Bu durumda, “Medya Mahallesinin Ablası”nın ekranlarda canhıraş bir şekilde sergilediği performansın sonuç verdiğini söyleyebiliriz!..
Elbette tek başına değildi, patronun tüm adamları, üstlerine düşeni fazlasıyla yaptılar bu süreçte.
Benden de bir tavsiye, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in “kararında yapılmalı” beyanatına güvenip de aman rehavete kapılmasınlar.
“Çember genişletilmemeli, sadece askerle sınırlı tutulmalı” uyarılarına da, “askerin yaptığı ceza gerektiriyor, medya ve sermayeninki sadece ahlaki bir sorun” söylemlerine de hız kesmeden devam etsinler.
12 Nisan’dan bugüne kadar Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğince yürütülen 28 Şubat soruşturması kapsamında “dört dalga” operasyon gerçekleştirilmiş ve üç beşin hesabını yapmazsak 60’a yakın darbeci şafak operasyonlarıyla gözaltına alınmış.
Yani istatistiksel olarak her haftaya bir operasyon, operasyon başına da 20 darbeci asker düşüyor.
Ne güzel...
Darbeci askerlerin yaptığı yanına kâr kalmıyor. Hukuk tıkır tıkır işliyor. Savcılarımız, hakimlerimiz çalışıyor.
Öyle yağma yok, yaptıklarının hesabını emeklisinden muvazzafına paşa paşa ödeyecekler!
Her operasyon da “önemli paşaları” da içine alarak gerçekleşiyor...
Misal birinci dalgada, Çevik Bir gözaltına alındı.
İkinci dalgada, 28 Şubat “postmodern darbesi”nin isim babası Erol Özkasnak gözaltına alındı.
Üçüncü dalgada, Batı Çalışma Grubuna dahil olan paşalar, dördüncü dalga da dönemin içişleri bakanı Meral Akşener’i “yağlı kazığa oturtup mahalle mahalle” dolaştıracak olan Çetin Saner paşa gözaltına alındı.
Her operasyonun bir önemi var, o süreçte hangi paşa ne yapmıştı bunlar da hatırlatılıyor bizlere.
Kaç dalga operasyon daha geleceğini bilmiyoruz.
Baksanıza, dokuz ilde gerçekleştirilen dördüncü dalga da, eli kazıklı komutanından küfürbazına, muvazzafından emeklisine yine askerleri vurdu.
Yine, diyorum. Çünkü faturanın tamamının eli silahlılara kesilmesinden rahatsız olduğumu daha önce dile getirmiştim...
Darbecileri yargı önüne çıkartıyoruz. 28 Şubat’ın mimarı Çevik Paşasından, isim babasına, eli kazıklı paşasından dili küfürlü paşasına kadar... Ne güzel...
Sivil darbecilerin şu sıralar en sevdikleri bakan Sadullah Ergin olmalı, ki en sevimli, en sempatik fotoğrafıyla muştulamışlar “28 Şubat soruşturması KARARINDA YAPILMALI” haberini.
Kaç tane dalga gelirse gelsin, isterse tsunami vursun, “sivillere dokunulmadığı sürece” herşey “kararında” ve “hukuk çerçevesi”nde oluyor, değil mi!..
Hepsi ne güzel de, en güzeli de bu olmalı kimilerine göre...
Değil mi ki eli silahlıların yaptığı suçtur, öyleyse yargılansınlar; ancak sivillerin yaptığını ancak “ahlak” boyutuyla ele alabiliriz.
Bu konuda ısrarlıyım ve yok öyle yağma diyorum. “Kararında olmalı” dediğimiz şey, hep beraber yiyip içip de hesabı bir kişinin ödemesi demek değil. AK Parti’nin asker kökenli vekili Şirin Ünal’ın dediği gibi, “askerler kendiliğinden mi darbe yapıyor?”
M. Yılmaz’ı merak edenler
Hürriyet’in Mehmet Yakup Yılmaz’ıyla polemiğe girmek bir dert girmemek ayrı bir dertmiş bunu öğrendim.
Ne yaptım ben, 28 Şubat sürecinde Radikal gazetesindeki yayın yönetmenliği sürecinde “Şemdin Sakık’ın gerçek ifadelerinin” öyküsünü kendi uzman muhabiri ve yazıişleri editörü Ersin Kalkan’ın aktarımıyla kayda geçirdim.
Mehmet Yakup Yılmaz olayı anlatmak yerine beni hedef gösterdi ve “andıççı” olarak suçlamaya devam etti. Yetmedi, yalancı dedi. Sanki yalan söyleyen benmişim gibi.
Sorularıma cevap vermek yerine, benim söylemediğim şeyleri söylüyormuşum gibi davranmaya devam edip okurlarını yanılttı.
Okuduğunu anlamayan bir adamla değil onun gazeteciliğini tartışmak muhatap olarak dahi kabul etmem bundan sonrası için.
Mevzu budur.