Baas rejimini son beş yıldır ayakta tutmanın ucuz bahanelerinin başında, ‘Esed rejimi ortadan kalkarsa ne olur?’ sorusuna verilen cevaplar geldi. Yirmi küsur milyonluk ülkenin yarıdan fazlasını ülke içi ve dışında mülteci konumuna düşüren, yüz binlercesini katleden bir rejimin ortadan kalkmasıyla yerine ne geleceği elbette önemli bir sualdir. Lakin bu sual 2011’de, 2012’de, hatta 2013’te sorulduğunda meraktan ya da stratejik bir gelecek analizi yapmaktan ziyade; o tarihlerde sallanan rejimi muhafaza etmenin sıradan bir taktiği olarak kullanılmıştı.
Ortaya atılan suale somut bir cevap olarak; Esed’e karşı ayağa kalkan kitlelerin hem genel tabiatı hem de henüz örgütlenmiş ve oldukça acemi yapılarının özelliklerine bakıldığında, Baas rejimi ile mukayese götürmeyecek düzeyde meşru ve mazlum aktörler olduğu görülüyordu. Açıktan bir İslamofobi eksenine yaslanarak bu gruplar ve isyanın kendisi mahkûm edilemeyince, yeni bir arayışın içerisine girmeleri gerekiyordu.
Bu durumda, her şart altında alıcısı olan İslamcıfobizm’in işe yarayacağı kesindi. Zira bu konuda sorunlu aktör bulmakta zorluk çekmeyecekleri de ortadaydı. Çözüm basitti: Rejimin yerine gelecek olanın Baas yönetiminden daha kanlı ve vahşi olduğunun ispatlanması gerekiyordu. DAİŞ bu cevabın ete kemiğe bürünmesi için fazlasıyla yeterli bir yapı olarak oluştu(ruldu). Hapishaneler boşalmaya başladı, başta Rusya olmak üzere, kurumsal destek olmadan Suriye’ye ulaşması imkânsız olan ne kadar ‘yabancı savaşçı’ varsa, Suriye’ye ‘ihraç edilmeye’ başladı. DAİŞ ete kemiğe büründü ve Baas rejimine karşı mücadele eden muhalefete musallat olmaya başladı. Küresel dikkatleri üzerine çekecek bütün vahşet görüntülerini, olabilecek en sinematografik bir şekilde Esed katliamlarını gölgede bırakmak üzere hayata geçirdi.
2015 sonunda gelinen noktada, Suriye isyanının başlarında sorulan soruyu DAİŞ için de sormakta fayda var: DAİŞ ortadan kalkarsa Baas rejimi ne olacak? DAİŞ ortadan kalkarsa Rusya’nın durumu ne olacak? DAİŞ ortadan kalkarsa İran’ın ve Hizbullah’ın Irak ve Suriye tezleri neye bürünecek? DAİŞ ortadan kalkarsa Körfez ‘Arap İsyanları ve bölgeden değişim taleplerine’ nasıl bir tepki verecek? DAİŞ ortadan kalkarsa Avrupa’nın ve Amerika’nın Suriye siyasetinden geriye ne kalacak? DAİŞ ortadan kalkarsa Suriye isyanının hedefleri ne olacak?
Eğer bu sorulara sükûnetle cevaplar verilip, ‘evet DAİŞ ortadan kalkmalıdır’ deniliyorsa fazlaca bir sorun bulunmuyor. Lakin bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika politikasının merkezine oturtulan DAİŞ’in ortadan kalkmasıyla kabaca yeniden ‘Arap Baharı’na dönüş yaşanacaksa, yukarıdaki bütün aktörlerin en az Arap Baharı’nın ortasında sanık sandalyesine oturtulup sorgulanan Suriye muhalefeti kadar sorulara muhatap olması gerekiyor. DAİŞ’in olmadığı bir senaryoya dair hiçbir cevap verilemiyorsa, kabaca diyalektiğin sonundan bahsediyor olacaklar. Zira bölgedeki değişim talebinden neşet eden diyalektiği görmeyenlerin, DAİŞ’i merkeze alan ilkel bir okuma üzerinden geliştirdikleri diyalektik çökmüş olacaktır.
DAİŞ kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır. DAİŞ’in varlığı bölgedeki despotik rejimlerin varlığı ile eşitlenmiş, hatta onların can suyuna dönüşmüş durumdadır. Bu hakikati, sorunun parçası hâline gelmiş olan bölgeden ve bölge dışından bütün aktörlerin de bildiği bir sır değil. Hâl bu olunca, DAİŞ’le mücadeleden bahsedenlerin büyük bir kısmının DAİŞ’le mücadeleyi kast etmedikleri görülecektir. Çünkü DAİŞ’in ortadan kalktığı senaryoda, Esed’ten Sisi’ye, mezhepçi yönetimlerden bölgesel düzenin nöbetçisi olarak varlığını sürdüren devletlere varıncaya kadar yeniden 2010 değişim dalgasıyla karşı karşıya kalacaklarını biliyorlar. Üstelik II. Değişim dalgası çok daha tecrübeli, siyasallaşmış ve bilenmiş olarak sahneye çıkacaktır.