Yunanlı bir iş adamı kızının nikahını Fener Rum Patrikhanesinde kıydırmış, kilisede dualar edilmiş. Zengin iş adamı Patrik Bartholemeos’un önünde diz çöküp elini öpmüş duasını almış.
Ya aynısı bizde olsa?
Örneğin zengin bir iş adamımız kızını camide evlendirse, nikahı kılan hocanın elini öpse, hayır duasını alsa... iki rekat şükür namazı kılsa? Ne olur? Basın nasıl da dalga geçer adamcağızla değil mi! Ardından da ne gericiliği kalır, ne de Atatürk düşmanlığı! Ama bu doğaldır çünkü Murat Bardakçı’nın dediği gibi bizim basın Türk milletinin Müslüman olduğunu bilmez! Bilse de halk öğrensin istemez?!
Burası Müslüman bir ülke değil mi? Öyleyse Müslüman bir işadamının dua etmesi neden Cumhuriyet düşmanlığı olarak algılanır ki?
Dindar ya da inançlı insanlar dünyanın her ülkesinde huzurlu bir toplumun vazgeçilmez unsurları olarak görülür, kabul edilir. ABD’de Pazar günleri kiliseye gitmeyen aile pek makbul sayılmaz oturduğu mahallede. Ama Türkiye’de, hele de bazı çevrelerde, camiye gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak tutuculuk, gericilik, düzen düşmanlığı olarak algılanır!! Ama aynı çevrelerde fabrikasına giden eşini, “bütün gece dua ettim. İnşallah o ihale bizimdir canikom.” diye uğurlar hanımefendi... Perhiz, lahana turşusu falan...
Bizim kadar kendi tarihi, kültürü, diniyle kavgalı bir toplum yoktur dünyada! Dili, dini, milliyeti, eğitimi gibi. Bunların tümüne değer veren kişi o yere göğe sığdıramadığımız batıda “iyi insan” olarak tanımlanır. Bizde? Bölücü, şeriatçı, gerici olursun ki aman aman evlerden uzak!
Al Pacino bir filmde kiliseye gider, diz çöker, günah çıkarır. Günlük hayatın har-güründen, itiş-kakışından kaçıp kurtulmak için kilisede huzur bulduğunu söyler. Rahip ya da Peder ona üç “Hail Mary” duası etmesini öğütler. Ve Pacino huzur içinde kiliseden çıkar. Ve bizim tayfanın göz yaşları dökülür yanaklarından. Ama çocuk evde, televizyonda eski bir Türk filmi izlerken Allah korusun Cüneyt Arkın bir camiden içeri girer, namaz kılar ve çıkarken “Allah’ım huzura kavuştum! derse o saat televizyon kapatılır, “ne izliyorsunuz bu gerici, yobaz filmleri!” narası eşliğinde, işlediği suçun ne olduğunu bilmeyen yavru odasına postalanır!
Batıda kişinin kiliseye gitmesi, dua etmesi, huzura kavuşması doğaldır. Çünkü inanç günlük yaşantının bir parçasıdır; futbolcu sahaya çıkarken haç çıkartır, gelinle damat nikah öncesi Hz. İsa heykelinin önünde diz çöker dua eder. Onlarla birlikte gelenler de Tanrıya şükranlarını mırıldanır. Bizim nikahlarda dua sesi değil, “kız ayağınaaa baaaas... oğlum çek ayağını çek...” çığlıkları yankılanır duvarlardan!
Kendi diniyle ne alıp veremediği var bunca vatandaşımızın? Neden inançlı olmak kötüdür? Neden bu tayfadan birine sorsan dinini “ben laikliğe inanırım” yanıtını alırsın? Çünkü cahildir çoğunluğu. Laikliği bir devlet algısı, yapılanması değil de bir din olarak algılar. Bilmez ki birey “İnşallah, Maşallah, Allah’a şükür, Allah korusun” dediği an inancını dışa vurmaktadır. Bilmez ki devlet laik olur da insan laik olmaz; olsa olsa ateist olur! Bu gerçeği anlamadan da insanımız birbiriyle barışamayacak! Yazık ki ne yazık...Allah size akıl fikir versin... az-biraz da zihin açıklığı!
(Bu yazı için sevgili eşim Filiz Üstel’e çok teşekkür ederim. Murat Erdin kardeşime de)