Oh çekmiyorum... İnsan acımıyor da değil. ABD, Avrupa'yı öyle bir yüzüstü bıraktı ki...
Rus basını bu süreci kaçırmamış tabi... merhamet duyacak değiller ya.
Trump-Putin telefon görüşmesinin hemen ardından... "Trump, Putin'e şöyle dedi: Vladimir, senin harika bir ülken var, benim de harika bir ülkem var. Haydi dünyayı bölüşelim!" esprisi dilden dile dolaşmaya başlamış.
Gülüp geçebilir miyiz bu söze?
Suudi Arabistan'da Amerikalılar ile Ruslar, Ukrayna için müzakereler yürütüyorlar ama ne Ukrayna var masada ne Avrupalılar.
Ne kadar acı değil mi!
Çok tekrar ettim biliyorum, ama, konuyu Trump'ın yoğurt yiyişine takılıp geçiştiremeyiz, Washington-Brüksel denklemi uzun zamandır sıkıntılı.
Öteden beri Ukrayna krizinin iki hedefi olduğunu yazdım durdum.
Birincisi, Rusya'nın kuşatılması, ikincisi, Rusya'yı kuşatırken Avrupa'nın Washington karşısındaki kısmi otonomisini de yok etmek, yani muhtemel rakibi çökertmek.
Trump, süreci daha kaba yönetiyor, o kadar.
Söz gelimi, enerji yaptırımı ile birlikte sanayisi iyiden iyine krize giren Almanya'nın "hasta adam" olarak adlandırıldığı dönem, Biden dönemiydi.
Alman Şansölyesi Scholz'un Münih Güvenlik Konferansı'nda endişeli şekilde "Amerika-Avrupa güvenliği" denklemini hatırlatma çabası, benim için iki yıl önce bir yazımda konu edindiğim Oskar Lafontaine'in "Alman siyaseti BlackRock şirketinin kontrolü altında" sözünün şerhinden başka bir şey değildi.
Hatırlatayım... Oskar Lafontaine 90'lı yıllarda Maliye Bakanlığı da yapmış ve sözü dinlenen eski bir siyasetçi. "Avrupa çöktü" diyordu, "siyaset üretemiyor" ve Avrupa'yı Amerika'nın vassalı haline getirdiler diyerek de sert eleştiriler getiriyordu yeni siyasetçilere.
Bizim buralarda bu konulara pek kulak asılmadı ama, güvenlik konferansında o kürsüde ağlayan sadece bir kişi değildi, aşağılanmış, ekonomik ve siyasi krizlerle hırpalanmış Avrupa'ydı.
BATIDA YARILMA VE OLUŞAN YENİ DÜNYALAR
Bildiğimiz dünyanın sonuna geldiğimizi şu Avrupa'nın yaşadığı savrulmadan bile anlayabiliriz artık.
Bildiğimiz dünya, yani küreselleşme söylemleri altında şekillenen dünya.
Bundan sonra küresizleşme kavramını daha çok kullanacağız.
Ben çağrışımları problemli olsa da imparatorlukların geri dönüşüne şahitlik ettiğimizi düşünüyorum.
Ama şunun da altını çizeyim... Şu anki siyaset edişler beş yüz yıllık dünya sisteminin ezberlerine dayanıyor. İnsanlık bunu aşabilir mi?
Batı sistemi içinde bunun mümkün olmadığını biliyoruz artık. Batı neyi teklif ediyor? İnsanı yok etmeyi hedefleyen teknofaşizmi.
Çin ile Rusya? Onların da bir hukuk tesis edecek otonomiye sahip olduklarını düşünmüyorum.
Bir imparatorluk bakiyesi olarak Türkiye peki?
Yaşadığımız onca krize rağmen bu soruyu soruyorum.
Konjonktürün bizi oraya doğru sürüklediğini düşünüyorum üstelik.
Ama konjonktürü aşacak kurucu kavramlara ihtiyacımız var.
DÜNYACI MİLLİYETÇİLİK
Daha önce okumuştum ama Amerika ve Avrupa'daki gelişmelerden sonra bir kere daha okudum Prof. Dr. Mehmet Akif Okur hocanın "Dünyacı Milliyetçilik" kavramını işlediği "Cumhuriyetimizin Yüz Yıllık Yolculuğundan 'Türk Eli'ne: Türk Dış Politikasının Ufkunda Yeni(den) Bir Dünya Mümkün Mü?" başlıklı makalesini.
Makale, Türk Yurdu dergisinin Aralık 2023 tarihli sayısında yayınlandı.
Kavram oluşturmak büyük marifet. İşin doğrusu, son yüzyılı aşan, tarihi coğrafyası ile Türkiye'yi buluşturan bir kavram olarak Dünyacı Milliyetçilik beni heyecanlandırdı.
Blokların oluştuğu, Avrasya ölçeğinde "Türk Kuşağının" her geçen gün önem kazandığı bir zeminde Hocanın bu kavramı üzerine biraz düşünsek iyi olur diyorum.