AK Parti öncesini düşünmek bile insanın göğsünü sıkıştırıyor.
Bitmek bilmeyen ekonomik krizler, kurulamayan, kurulsa da bir yılı aşmadan düşen hükümetler, milletvekili transferleri, itibarsız siyasiler, önlenemeyen siyasi cinayetler, artan terör saldırıları, devlet-mafya-siyaset üçgeni, bankacılık sistemin batması, darbe destekçisi medya patronlarının banka hortumlaması, dindarların üstünden buldozer gibi geçen 28 Şubat darbesi, askerden brifing alan hukukçular, gazeteciler, başörtülü kızları okuldan atmakla övünen "aydınlar", 99 depreminde kaybedilen 17 bin canla beraber devletin de enkaz altında kalması...
20'li yaşların ikinci yarısındaydım ve ülkem ve geleceğim için ne kadar endişelendiğimi çok iyi hatırlıyorum.
Sanki hayatımıza yoğun bir sis çökmüştü; bastığımız yeri görmüyorduk.
"Ben bu dünyayı değiştireceğim" diye ahdettiğim daha dün gibi aklımda.
Sıkıntı büyüktü.
Yeni ve temiz bir siyasi anlayışa ihtiyaç vardı.
Halktan aldığı vekaleti kullanırken irade gösterecek, müdahalelere pabuç bırakmayacak, ülkenin ekonomik siyasi potansiyelini doğru kullanacak, çözüm bekleyen meselelere el atmaktan çekinmeyecek, vatandaşa haklarını teslim edecek, Türkiye'ye itibar kazandıracak...
AK Parti böyle bir ortamda kuruldu.
Adalet ve Kalkınma Partisi adının seçilmesi de adının önünde anılan "erdemliler hareketi" vurgusu ve AK Parti kısaltılması da boşuna değildi.
Tam da buna ihtiyaç vardı çünkü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "AK Parti'yi millet kurdu, biz sadece tabelayı astık" sözü işte bu hakikati, milyonlarca insanın bu talebini dile getiriyor.
AK Parti'nin kurulur kurulmaz girdiği ilk seçimde iktidara gelmesinin ve devamındaki 20 yıl boyunca yapılan 15 değişik seçimden birinci parti olarak çıkmasının en temel sebebi budur.
"Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sloganıyla başladığı yolculukta 21 yaşına ulaşan AK Parti'yi halkın teveccühünde alternatifsiz kılan şey halk içinde ve halk için siyaset yapıyor olmasıdır.
Siyasetin özü de bu değil midir zaten; halkın taleplerini siyasetin diline tercüme etmek ve hayata geçirmek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partiye yön veren siyasi liderliği, halkla kurduğu sahici duygudaşlık, devlet yönetiminde gösterdiği eşsiz başarı Türkiye'nin 20 yılda bir asırlık aşama kaydetmesini sağladı.
AK Parti'nin ülkeye kazandırdığı büyük eserlerin ve büyük dönüşümün özeti için en uygun tanım, şüphesiz sessiz devrimdir.
Fakat bir asırlık dönüşümün bu kadar kısa bir zaman dilimine sığdırılmış olması kadar bu büyük çabanın toplum tarafından sahiplenilmesi ve süreklilik kazandırılması da o olağanüstü değişime "demokratik halk devrimi" niteliği kazandırıyor.
Bilinen dünya paldır küldür yıkılırken; küresel ve bölgesel pek çok belirsizlik ve risk varken; ülkemize yönelen gizli-açık saldırılara karşı koyarken bir yandan da Türkiye'yi büyüten, güçlendiren ve sahili selamete ulaştırmak için hiç durmadan çalışan Erdoğan'a ve AK Parti'ye minnet duymamak imkansız.
Artık ülkemizin geleceğinden, çocuklarımızın, torunlarımızın çok daha güçlü, özgür ve aydınlık bir Türkiye'de yaşayacağından eminiz.