Türkiye Dışişler Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Bakü ziyareti sırasında Dağlık Karabağ ve Minsk Grubu ile ilgili verdigi demeç, Azerbaycan’da destekle Ermanistan’da ise telaşla karşılandı.
Azerbaycan-Ermenistan-Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi için, yıllardır AGİT Minsk Grubu bir şeyler yapma çabası imitasyonu göstermektedir.
Grubun eşbaşkanları ABD-Rusya-Fransadır. Bu sorunun çözümünde Türkiyenin müdahil olmasını başından itibaren Ermenistan protesto ediyor. Gerekçesi ise Türkiye ile Azerbaycan arasındakı bağ. Oysa MİNSK Grubu üyesi olan devletlerin hepsinin Azerbaycan değil, ama gözle görülecek kadar Ermenistan bağı mevcuttur.
ABD-Karabağ meselesinin çözümünü kimin lehinde olursa olsun, biran önce bitmesini arzu ediyor. Çünkü Güney Kafkasya’daki sorunsuz zemin, jeopolitik hedefleri için ciddi anlam arz ediyor. Oysa bu yaklaşım adil değil. Çünkü toprağı işgale tabi tutulan tarafın Azerbaycan olduğu gerçeği tüm menfaatlerin üstündedir. Lakin ABD’nin dış politika kavramında bu hakikat bazen bayrak yapılıp kullanılıyor, bazen ise Dağlık Karabağ meselesinde olduğu gibi kullanılmıyor.
Rusya-Sovyetler Birliği dağıldığında tüm eski bölgelerinde, etnik zeminde sorunları hediyelik olarak miras bıraktı. Rusya bu mirasın devamını, ya frenleyerek, ya hızlandıran makina olarak kendine has şekilde halen dizayn etmekte başarılıdır. Gerçi her şeyin Rusya kontrolünde olmadıgı da aşikardır. Ermenistan üzerinde ciddi etkisi olduğu doğrudur ama bu etki tek ve tam olarak Rusya kontrolünde değil. Sovyetler Birliği’nin dağılmasında etnik zemin hareketlerinin dizayn edilmesinde, ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde Ermeni lobisinin hizmetlerinden bayağı istifade etti. SSCB’nin çöktürülmesi amacıyla dizayn edilen etnik -milli sorunlar akabinde Dağlık Karabağ meselesi ve Ermeni faktörü her zamanki gibi politik amaçlar için kullanıldı.
Fransa-Ermenilerin Avrupa’daki kalesi olarak biliniyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası bayağı yoğun şekilde Fransa’ya endekslenen Ermeniler tüm anti-Türk tezlerini Fransa merkezli teşkilatları üzerinden harekete geçirdi. Halen Fransa’da mevcut anti-Türk politikalarının nedenlerinden biri olarak, Ermeni faktörünün oluşunu görmezden gelmemiz zararlıdır.
Bu tabloya bakıldığında durum Ermenistan’ın lehinde gözükmektedir. Oysa tüm uluslararası hukuk normları Ermenistan’ın haksızlığını, Azerbaycan’ın taleplerinin ise haklı olduğunu kanıtlamaktadır.
Ermenistan halen Dağlık Karabağ ve etraftaki reyonları işgal altında tutmaktadır. Bu duruma el koyma amaçlı 1993 senesinde BM’nin derhal işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından Ermenistan silahlı güçlerinin çıkmasını talep eden 4 kararnamesi halen yürürlüktedir. Ne hikmetse, küçüçük Ermenistan’a, koskoca uluslararası güçler BM kararlarını uygulatamıyor.
AGİT-in Minsk grubu ise yıllardır bölgeye ziyaretler dışında bir şey gerçekleştiremiyor. Gerçi başından itibaren bu sorunun AGİT’in himayesine verilmesi ciddi hataydı. Çünkü, AGİT karar verip uygulayan bir kurum değildir. Olsa olsa tavsiyelerde bulunacaktır. Dağlık Karabağ gibi ciddi sorunlar için yılları harcayıp sonunda tavsiye duymak bayağı hayalkırıklığı olacaktır. Ortada tavsiye bile yok, ama artık AGİT ve onun yapamadıkları hayalkırıklığı ötesine çıkmış bir vakadır.
Güney Kafkasya’nın emniyet ve iç istikrarının anahtarı Dağlık Karabağ sorununun nasıl çözüleceğine bağlıdır.
Bu tabloda Türkiye’nin aktif olarak duruma müdahil olması zamanı geçmektedir. Ermenistan her ne kadar telaşlansa da, Türkiye’nin bu meseleye dahil olmasını ısrarla istemese de durum ortada.
Minsk Grubu eşbaşkanı devletlerin açık ve dolaylı Ermenistan dayanışmasını görmemek mümkün değildir.
Türkiye ile Azerbaycan bağını neden gösteren Ermenistan için biri, Fransa, Rusya, ABD bağını neden gerekçe olarak gösteremiyor onu anlamış değilim.
Azerbaycan hükümeti de artık, Minsk Grubu beceriksizliğini ifade etmekte cesur gözüküyor.
Toplum Minsk Grubu konusunda hiç umutlu değil.Hatta anekdot konusu bile olmuştur, bölgeye turistik ziyaretler eden eşbaşkanlar. Türkiye Dışişler Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Bakü’den verdigi mesajlar Ermenistan ve Rusya medyasında bayağı yankı buldu.
Hareketlenme havası hissiyatı ile, İran da kendi iştirakını teklif etmekte gecikmedi. Türkiye yalnız başına duruma hakim olmasın diye, herkes yerinden kıpırdadı. Gerçi bu durum sessizlikten, durgunluktan çok çok faydalıdır. Lakin görünen o dur ki, bazıları için meselenin çözümü, Güney Kafkasya’nın istikrara kavuşması değil, Türkiye’nin bu duruma ne kadar müdahil olacağıdır konu.
Güney Kafkasya’nın bugünü ve geleceği içerisinde Türkiye’yi görmekten rahatsız olanların derdinin ne olduğunu anlasak bile Türkiyesiz bu bölgenin herhangi senaryosunun geçerli olmayacağı da aşikardır. Bunu telaş edip, önüne geçmek isteyenler bile anlamaktalar.