İslam mensuplarına güçlü bir benlik algısı ve sosyal kimlik veriyor. Müslüman birey, hak olan bir dinin mensubu olduğunu biliyor. Dininin bir içsel yaşantı kadar, sosyal bir düzen önerdiğini de biliyor. Müslüman birey bu güçlü ruh haliyle gerçek dünyaya baktığında ise tam tersi bir manzara ile karşılaşıyor. Hem sosyal hem siyasal hayat açısından Müslüman kimliğinin makbul olmadığı, baskılandığı, dışlandığı, yeterli temsil edilmediği bir dünya görüyor. Bu hal Müslüman bireyin iç dünyasında; fırtınalara, hesaplaşmalara, isyana, arayışlara, sorgulamalara sebep oluyor.
Müslüman birey ve İslam dünyasının baskıcı rejimleri
Müslüman birey dini ile güçlü bir bağ kurduğunda, dini üzerinde bir anlama ve aydınlanma yaşadığında, yaşadığı ulus devlet düzenine yabancı hale gelebiliyor. İslam dünyasında bir yüzyıldır hakim olan yönetici elitler ve işleyen düzen İslam kültüründen uzak. Yönetici elitler ya batıcı ya sosyalist ya da kendilerine özgü bir din anlayışını temsil ediyorlar. Genellikle baskıcı rejimler var. Fakirlik, gelirden adaletsiz pay alma yaygın. Bu hal, Müslüman özellikle de İslamcı bireyde içsel bir gerilimin ve memnuniyetsizliğin kaynağı oluyor. Hali değiştirme motivasyonu açığa çıkıyor. Bu eğilimler bir liderlik ve sosyal organizasyonlarla bulaştığında İslami hareketlere dönüşüyor. Bu hareketler belirli bir büyüklük ve iddiaya geldiğinde ise var olan baskıcı rejimler tarafından acımasızca bastırılıyor. Bu yaşananların en iyi örneği Mısır.
Müslüman bireyi inciten dünya düzeni
Dini ile ilgili güçlü bağlanma yaşamış Müslüman birey, dünyanın hakim düzenine baktığında yaşadığı acı ise daha büyük. Batı İslam Dünyası’nı sömürgeleştirip, kaynaklarını kontrol etmiş. Müslümanlar aleyhine olan düzen halen açık bir şekilde devam ediyor. Müslüman birey bu dünya düzenine baktığında, Müslüman kimliğinin hem siyasal hem de sosyal düzeyde sömürülmüş, ezik ve zayıf olduğunu görüyor. Dininden güçlü bir benlik ve sosyal kimlik almış Müslüman birey, bu manzara karşında “ne yapmalı?” sorusunu soruyor.
Müslüman bireye üç farklı yöntem önerisi
İslam’ı, Müslümanların yaşadığı sosyal ve ekonomik hali, yaşadığı devlet halini ve dünya düzenini bir araya getiren ve toplam resme bakıp içinde hoşnutsuzluk, arayış ve harekete geçme motivasyonu yaşayan kişilere verilmiş bir dizi cevap var. Müslüman toplulukların kendi iç dinamiklerinden çıkan bu yöntem ve cevaplardan bir kısmı eğitim yoluyla bireyleri değiştirmenin doğru olduğunu söylüyor. Diğer bir cevap ise, demokratik seçimlerle kendilerini var etmenin en etkili yol olduğu şeklinde. Spektrumun en ucundaki bir cevap da, ancak silahla mücadelenin çözüm olacağını, diğer yolların kapalı olduğunu ilan ediyor.
El Kaide ve DAEŞ vb. örgütler Müslüman bireylere bu üçüncü yolu öneriyor. Allahtan İslam dünyası ağırlıklı olarak ilk iki yönteme kulak verdi. Silah, şiddet ve terör yöntemiyle mücadele ve hak arama davranışı sınırlı kabul gördü. Belki de, arayış ve kendini ifade etme arzusundaki 1000 Müslüman bireyden bir tanesi şiddetle mücadele önerisine destek verdi. Fakat bu binde bir hali bile şiddet üretecek grup ve toplulukların oluşumuna yetti. Bu grupların yaptığı şeyler görünür oldu, ön plana çıktı.
Terör üreterek mücadele çağrısına; genç olanlar, siyasal mücadele sırasında kendileri şiddet görenler, Batı’da yaşayıp kimlik baskısına veya dışlanmaya uğrayanlar, keskin inançlılar, örgütlerin temas ettiği kişiler daha fazla cevap verdiler. Ürettikleri İslam anlama biçimi, bir araya geldikleri grup normları, yaşadıkları şiddet süreçleri ve istihbarat örgütleri etkileşimleri ile, kendi dışındaki Müslümanlar için bile “bela” olarak adlandırılacak bir hale geldiler.