Tarih, "zaman" sahnesinde akan görüntüdür. Asıl detaylar, sahne arkasında gizlidir. Yakın tarihimizde, "ekran" ile "arkası"nın en farklı olduğu yıllar, "Cumhuriyet"e geçiş dönemidir. Oysa milletlerin gücü, "doğru tarih hafızası" ile orantılıdır.
Bu kritik dönemin başrol oyuncusu olan George Curzon'dur. Curzon'u tanımayan İngilizleri anlayamaz! İngilizleri tanımayan ise dinini de vatanını da koruyamaz.
Osmanlı'nın yıkılışında ve yeni Türkiye'nin kuruluşunda "başrol" oynayan Lord Curzon, 16 Kasım 1917 tarihli beyanında "Türklerin gururunu okşayacak vitrin düzenlemeleriyle Suriye, Filistin, Arabistan ve Irak'ı Türkiye'den ayıracağız" diyordu!"[1]
Gerçekten, 19 Eylül 1918'deki İngiliz saldırısıyla Suriye cephesi çökmüş ve İngiltere, Lord Curzon öncülüğünde yeni bir aşamaya geçmişti. Yol haritası ise, Curzon'un başkanlığını yaptığı ve Arthur Balfour, Mareşal Wilson, Henry McMahon ve Mark Sykes gibi "derin" isimlerin oluşturduğu "Şark Komitesi"nde (Eastern Committee) belirlenmişti.
"Türkler hakkında vereceğimiz her kararı uygulayabiliriz" diye düşündükleri bir dönemde; 23 Aralık 1918 günü toplanan "Şark Komitesi", Lord Curzon'un şu emrivakisiyle başlamıştı:
"Türkiye, yüzyıllardır İstanbul sayesinde en büyüklerden olmayı sağlamıştı. Hilafeti de, kutsal toprakların koruyucusu olduğu için elinde tutabilmişti. Şimdi kutsal beldeleri kaybettiler. Türkler İstanbul'dan çıkarılırsa, Hilafet problemi sonsuza kadar çözülür!"[2]
"BU FIRSAT KAÇMAMALI"
Curzon, bu komitede alınan kararları, "İstanbul'un Geleceği" başlıklı bir "Rapor" olarak düzenlemiş ve Ocak 1919'da Dışişleri Bakanlığı'na teslim etmişti. Raporda Türklerin; İstanbul'daki 500 yıllık mevcudiyetinin entrika ve yozlaşma getirdiği, tebaasındaki milletlere baskı ve zulüm uyguladığı iddia ediliyor ve şöyle deniyordu:
"Yüzyıllardır kanayan bu vebadan sonsuza kadar kurtulma fırsatı doğmuştur. Bu fırsat, bir daha nesiller boyunca ele geçmeyebilir. Dünyayı, bu en muzır kötülük kaynağından kurtarma fırsatı kaçırılmamalıdır!"
Aslında Türkleri "geldikleri yere" sürmeyi düşünüyorlardı. Ancak "Anadolu'da, öngörülemeyen komplikasyonlar doğurabilir" endişesiyle vazgeçmişlerdi!
"Gizli" raporda, İngiliz çıkarlarının "ilelebet" emniyete alınması için daha "garantili" bir "yöntem" tavsiye ediliyor, "Türkler, pençeleri kırıldığında ve tüm taarruz güçleri (millî ve dinî değerleri) elinden alındığında zararsız hale gelir. Böylece Avrupa ile dostane ilişkiler tesis edilir ve Avrupa'nın ihtirasları ile Britanya'nın şark mülkleri (sömürgeleri) arasında müşfik bir tampon görevi görebilir" deniyordu.[3]
Yani tam bir İngiliz sinsiliğiyle, "Dinî ve ahlâkî değerlerini kaybeden Türkler, hem bize muti olur ve 'ilişkilerimizi' muhafazaya odaklanır; hem de (Mısır, Arabistan ve Hindistan) sömürgelerimizdeki Müslümanları şuurlandırma kabiliyetleri kalmaz" demek istiyordu!
Bu hedefe ulaşmanın yolu ise "Türklerin İstanbul'dan çıkarılması" olarak gösterilen raporda Curzon, "Türklerin İstanbul'dan çıkarılması, harbin alenî hedeflerinden biriydi" hatırlatması yapıyor ve "Zaten Türkler, İstanbul nüfusunun sadece yüzde 40'ını oluşturmaktadır" iddiasında bulunuyordu![4]
Rapora göre komite üyeleri, "Bu köklü çözümün en önemli avantajı, aslen Hristiyan Kilisesi olan ancak; 465 yıldır cami olarak kullanılan Ayasofya'nın, esas köklerine dönecek olması" diye düşünüyordu![5]
Ocak 1919 tarihli raporuyla resmîleştirdiği bu görüşlerini uluslararası arenada da dolaşıma sokan Curzon, Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gönderileceği günlere rastlayan 18 Nisan 1919 tarihli makalesinde, "Türklerin Konstantinopolis'ten çıkarılması"ndan, "Ayasofya ve Hilafete; Hristiyan müdahalesi"nden bahsediyor, bu hedefe ulaşmanın; "başkenti Anadolu'ya (mesela Ankara'ya) taşımak"la mümkün olacağında ısrar ediyordu.[6]
GÜZERGÂHI, ŞARK KOMİTESİ Mİ BELİRLEDİ?
Aylarca devam edecek Paris Konferansı'na giden Dışişleri Bakanı Balfour'a vekalet ettiği için daha da güçlenen Lord Curzon, Samsun'dan başlayan "Yeni Türkiye" inşasını adım adım takip ediyor ve kritik "dokunuş"larla, Şark Komitesi'nin belirlediği güzergâhta ilerlemesini sağlıyordu!
İngiltere vizesiyle Samsun'a gelen Mustafa Kemal Paşa'nın ilk görüştüğü kişi, İngiliz Askerî Temsilci Yüzbaşı L. H. Hurst olmuştu. Bu görüşme, Samsun Valiliği'nin yayınladığı kitapta, "Samsun'a gelir gelmez Yüzbaşı Hurst ile tanışan Mustafa Kemal, Samsun'daki gayrimüslim cemaatlerin başkanlarıyla da Mantika Palas'ta görüştü" şeklinde zikredilmektedir.[7]
Hurst'ın, İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Arthur Gough-Calthorpe'a gönderdiği 21 Mayıs 1919 tarihli raporda, "Kemal Paşa 19 Mayıs'ta geldi. Onunla bölgenin genel durumunu görüştüm. Sükûneti muhafaza etmek maksadıyla, içeriye doğru teftiş gezisine gidecektir" deniliyordu. Gerçekten 3 gün sonra içeriye doğru hareket başlamıştı ama karargâhın Havza'ya taşınma gerekçesi olarak "İngiliz birliğinin güvenlik riski oluşturması" gösterilmişti!
CURZON'UN YEĞENİ RAWLINSON ERZURUM'DA
3 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum'a gelen Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan'dan beri burada bulunan İngiliz Albay Alfred F. Rawlinson ile görüşmüştü. Arkeolog görüntülü ajan Sir Henry Rawlinson'un oğlu ve Lord Curzon'un yeğeni olan Rawlinson, bu bölgedeki en gözde istihbarat elemanlarındandı.
9 Temmuz tarihli görüşme, Paşa'nın sırdaşı Mazhar Müfit'e göre çok sert geçmişti. Kolonel (Albay) Rawlinson, ertesi günkü kongre için "Hükümetim müsaade edemez" demiş, Paşa da "Sizden müsaade istemedik ki" cevabı vermişti![8]
Albay Rawlinson ise hatıralarında, "Erzurum'da defalarca sohbet ettik, siyasi emellerinin, karşılaştığı zorlukların ve Kongre'deki amaçlarının farkındaydım" notu düşmüştü.[9]
Gerçekten; bazı delegelerin henüz Erzurum'a ulaşmadığı gerekçesiyle açılışı, 23 Temmuz'a ertelenen kongre günlerinde Mustafa Kemal ile bir görüşme daha yapan Rawlinson, önemli ayrıntıları şöyle anlatmaktadır:
"Mustafa Kemal ile 28 Temmuz günü, sona yaklaşan konferansla ilgili çok uzun ve ilginç bir görüşme yaptım. Bu benim için tatmin edici bir görüşmeydi. 'İşler'in artık hız kazandığını anlamamı sağladı."
6 Ağustos akşamı da Mustafa Kemal Paşa'nın kaldığı eve giden Rawlinson, 3,5 saat süren son bir görüşme daha yapmıştı. Paşa, "ihtilâlci" bir hareket olduklarını, kongrenin İstanbul yönetimini tanımadığını söylemiş ve "Kapanış Beyannamesi"ni Rawlinson'a gönderme sözü vermişti. Ayrıca, gelecekle ilgili bütün ihtimalleri tartıştıktan sonra Yeni Milliyetçi Parti'nin nihai isteklerini görüşmüşlerdi. Bir kısmında Rauf Bey'in de bulunduğu görüşme hakkında ayrıntı vermeyen Rawlinson, "Geleceğin getireceği büyük gelişmelerin boyutlarını her ikimiz de idrak ederek vedalaştık" ifadesiyle, bu "gizli" görüşmenin önemini vurgulamıştı.[10]
Mustafa Kemal Paşa sözünde durmuş ve "Kongre Beyannamesi"ni, Kazım Karabekir Paşa vasıtasıyla Rawlinson'a göndermiş; Londra'ya iletmesini istemişti.[11]
LONDRA'DAN "YENİ TÜRKİYE" İÇİN 3 ŞART!
Hatıratındaki iddialarına göre Rawlinson, 8 Ağustos tarihli telgraf emri üzerine 14 Ağustos'ta İstanbul'a gitmişti. İşgal Kuvvetleri Komutanı George F. Milne'e bütün ayrıntıları aktarmış ve "Kemal Paşa bu belgeyi Londra'ya iletmemizi istiyor" demişti. Milne de, "O halde Londra'ya dön, Savaş Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nı bilgilendir" talimatı vermişti![12]
28 Ağustos'ta Londra'ya ulaşan Rawlinson, Genelkurmay Başkanı Sir H. Wilson ile Dışişleri Bakan Vekili Lord Curzon'a, "Türk Milliyetçilik Hareketi"nin detaylarını ve "Kongre Beyannamesi"ni aktarmıştı.
Yeğenine, Mustafa Kemal hakkındaki izlenimlerini soran; başarıya ulaştığında oluşabilecek durumu müzakere eden Curzon, Mustafa Kemal'e yeni bir mesaj iletmesi talimatı vermişti.[13]
20 Ekim 1919 tarihinde Londra'dan ayrılan Rawlinson, çetin kış şartlarına rağmen 26 Aralık gecesi Erzurum'a ulaşmayı başarmış ve Curzon'un mesajını; Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal'e iletmek üzere Kazım Karabekir'e teslim etmişti.
Lord Curzon, Yunan ordusunu geri çekecekleri ve "Yeni Türkiye"ye yardımcı olacakları sözü veriyor, ancak; Saltanat ile Hilâfet'in ayrılması, Cumhuriyet'e geçilmesi ve hükümet merkezinin Anadolu'ya nakli konusunda "teminat" istiyordu![14]
Karabekir Paşa, şahsî düşüncesine istinaden olumsuz cevaplar vermişti ama Rawlinson'un ısrarı üzerine bu uzun diyaloğu, 29 Aralık 1919 tarihli bir telgrafla Mustafa Kemal'e iletmişti. Oysa Paşa, bu isteklerin daha ayrıntılı bir listesini, 194 gün önce Erzurum'da 7/8 Temmuz gecesi, Mazhar Müfit'e (sır olarak) yazdırmıştı.[15]
Ancak bu telgraftan sonra Rawlinson'a mesafeli davranmış; hatta tutuklatmıştı!
CURZON'UN BU "KEHANETİ" DE TUTMUŞTU!
2 Eylül'de Sivas'a geçmiş olan Mustafa Kemal Paşa son kongreyi toplamıştı. Burada da ABD Başkanı Wilson'ın elçisi General James G. Harbord ve Sykes-Pickot Antlaşması'ndan bildiğimiz Georges Pickot gibi kritik isimlerle görüşmüştü.
Lord Curzon'un, Samsun yolculuğu bile başlamadan dillendirdiği "Anadolu'da yeni bir başkent" stratejisi aynen gerçekleşmişti.
Çok ilginçtir, İstanbul'daki İşgal Komiserliği Müsteşarı T. B. Hohler'in bu günlerde (Kasım 1919) Londra'ya gönderdiği rapor, "Şark Komitesi" kararlarının adım adım uygulandığını gösteriyordu:
"Arabistan, Suriye, Mezopotamya, Trakya ve Adalar Türk İmparatorluğu'ndan yontulacak. Wilson Prensipleri uygulanırsa Kürt ve Ermeni devletleri kurulacak. Büyük Efendi (Sultan), müphem bir dinî liderliğin belirsiz unvanını taşıyan önemsiz biri haline gelecek! Son Halife, Yıldız'da titreyerek oturuyor. Osmanlı Hanedanı tükenmiştir. Halkını yönetebilme kabiliyetine ve enerjisine sahip tek bir prens bile yoktur."[16]
Ankara yanlısı Sadrazam Ali Rıza Paşa ile yapılan işbirliğiyle, 7 Kasım 1919'da belirlenen yeni Meclis-i Mebusan'daki 140 mebusun 138'i İttihatçılardan oluşuyordu. Bu durum, Ankara yolunun tamamen açıldığı anlamına geliyordu. Zira Mustafa Kemal, İstanbul'daki bu "Mebusan"ın; kendini feda ederek Ankara'da "Yeni Meclis" açılmasını sağlayacağını biliyordu.
O yıllarda Ankara, bir bozkır kasabası idi. Hatta İsmet Paşa, yıllar sonrasını anlatırken "Yol olmadığından evlerimize at sırtında giderdik" diyordu. Ancak "Lord Curzon'un "Yeni başkent Ankara olsun" öngörüsü, ilginç bir şekilde gerçekleşmişti!
Paşa, "Yeni Türkiye"nin yapı taşları" olan Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte yola çıkmış ve 27 Aralık'ta Ankara'ya ulaşmıştı! Karşılayanlar arasında İngiliz ve Fransız askerleri de vardı.
30 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Atatürk'e ait Menkıbeler" başlığıyla yayınlanan ve "Atatürk Ankara'da peygamber gibi karşılanmıştı" diye başlayan bölümde, "Bir müddetten beri Ankara'ya yerleşmiş olan iki tabur İngiliz askeri de Mustafa Kemal'i karşılayanlar arasındaydı" deniliyordu. Ertesi günkü bölümde ise "İngiliz askerleri bu tarihî sahnenin fotoğrafını ve sinemasını çekiyordu. Mustafa Kemal de bu yabancı askerleri görmüş, hiç ses çıkarmamıştı. Hatta rahatça çekebilmelerine müsaade edecek vaziyetler almıştı" deniyordu.
Kemalist Erol Mütercimler, Haber Türk TV'deki 23 Nisan'ın 100. Yılı Özel Programı'nda, "Mustafa Kemal Paşa Ankara'ya ilk geldiğinde İngiliz Birliği kendisini selamlamıştır" demişti. Kendi mahallesi tarafından linç edilen Mütercimler, bu iddiasını; 6 ayrı belgeyle ispatlayarak "aforoz"dan kurtulmuştu.[17]
"MEŞRÛİYET"E KARŞILIK "MEDENİYET" ŞARTI!
Gerçekten, Vahideddin Han'ın da yoğun desteğiyle verilen "İstiklâl Mücadelesi" sonucunda Yunan ordusu denize dökülmüştü. Londra, görülmemiş bir uygulamaya imza atarak, 20 Kasım 1922 tarihinde başlayacak Lozan barış görüşmelerine; devletin tek meşru temsilcisi olan Osmanlı yönetimine ilaveten Ankara'daki hareketi de davet ederek en büyük desteği vermişti!
Bu görüşmelerin baş aktörü de yine "İngiltere Dışişleri Bakanı" sıfatıyla gelen Lord Curzon idi. Nitekim Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa da "Mücadeleci; müttefikleri etrafında toplayarak sevk ve idare etmeye muktedir bir manevracı idi. Konferansın bu tarzda idaresinde müstesna bir kudret göstermiştir" demişti.[18]
Curzon Şark Komitesi kararlarını, görüşmelerin ilk bölümünde, "ön şart" olarak masaya sürmüştü. İsmet Paşa bu şartı görüşmek üzere Türkiye'ye döndü ve İzmir'den Ankara'ya gitmekte olan Reisicumhur Mustafa Kemal'in trenine Eskişehir'de binerek konuyu arz etti. Müzakerelere devam kararı bildirilmesi üzerine hedefine ulaşan Curzon, Lozan görüşmelerinin ikinci kısmına katılmaya gerek duymadı. İsmet Paşa'nın "Ne istedilerse verdik" dediği "toprak pazarlıkları" bu ön şarttan sonra ikinci bölüm görüşmelerde masaya getirilmişti.
Asırlardır Hilafetin kaldırılması için çaba sarf eden ve İngiltere'nin, Osmanlı'yı defnederken "Hilafetin kaldırılması ve Türklerin Batılılaştırılması"nı hiç gündeme getirmemesi ihtimali yoktu.
Nitekim 24 Temmuz 1923'te imzalanan "Lozan Antlaşması" TBMM'de hemen onaylanmıştı. Çünkü bu antlaşma, Ankara'nın meşruiyeti için çok önemliydi.
Ancak; bütün taraf ülke parlamentolarında onaylanması gerekiyordu. Oysa İngiltere bir yıl boyunca kılını bile kıpırdatmamıştı.
Nihayet (ayrıntılarını başka bir yazıda ele alacağımız) 3 Mart 1924 günü Hilafet'in kaldırılmasından sonra İngiliz Parlamentosu'na sevk edilen "Lozan Antlaşması" 16 Temmuz'da onaylanmıştı. Ankara'daki "Cumhuriyet"i 10 aydır göremeyen(!) Avrupa da "tanıma" yarışına girmişti!
Buraya kadar "Şark Kongresi"nin sadece "kuruluş" aşamasındaki yansımalarını özetlemeye çalıştık. "Lord Curzon Raporu"nun asıl "görünür" kısmı olan "Türklerin Medenîleştirilmesi" dönemidir. Curzon Raporu'nun asıl "yakıcı" kısmı bu zorlama inkılaplardır. Medeniyetle pek bağdaşmayan yöntemlerle dayatılan bu "Batılılaştırma" operasyonları milletin kalbini hâlâ yakmaktadır! Arzu edenler acı ayrıntıları, "Darbeden Beter Vesayetler" kitabımızdan okuyabilir.
[1] https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x000004
[2] https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100069672679.0x000065
[3] TBL IOR/L/PS/18/B310a: 1-2.
[4] Lord Kinross, Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İstanbul 1981, s. 226.
[5] TBL IOR/L/PS/18/B310a: 3-4
[6] www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x00000d
[7] Baki Sarısakal, Bir Kentin Tarihi Samsun, C. I, Samsun Valiliği, Samsun 2002, s. 41.
[8] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, TTK Yayınları, Ankara 1988, C. I, s. 44-46.
[9] Alfred Rawlinson, Adventures in the Near East (1918-1922), Andrew Melrose Ltd, London&New York 1924, s. 189; 225.
[10] Alfred Rawlinson, a.g.e., s. 231; 232.
[11] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960, s. 92-95.
[12] Alfred Rawlinson, a.g.e., s. 233-234.
[13] Alfred Rawlinson, a.g.e., s. 249-252.
[14] Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası, Emre Yayınları, 2005 İstanbul, s. 65.
[15] Mazhar Müfit Kansu, a.g.e., s. 130.
[16] Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk 1919-1938, TTK Yayınları, Ankara 1973-1984, C. I, s. 185.
[17] HaberTürk TV, Teke Tek Programı, 24 Nisan 2020; https://www.youtube.com/watch?v=OgWgUjxkPDQ
[18] İsmet İnönü'nün Lozan Hatıraları-I, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 1998, s. 104.