Cüneyt Türel’i bugün saat 11:00’de sonsuzluğa uğurluyoruz. Tiyatromuzla özdeşleşmiş bir isimdi Cüneyt Türel. Hem sesi ve fiziğiyle hem kişiliği ve kültürüyle müstesna bir oyuncuydu. Bu sabah Türel için 30 yıl çalıştığı, Shakespeare, Moliere, Camus, Sartre, Turan Oflazoğlu oyunlarında rol aldığı Şehir Tiyatroları tarafından bir tören düzenlenecek. Onu bu tiyatroya kazandıran ustası Muhsin Ertuğrul’un adını taşıyan sahnenin önünde... Türel’in cenazesi daha sonra Teşvikiye Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilecek.
Ben Cüneyt Türel’i Şehir Tiyatroları’nda rol aldığı Anton Çehov ve Sam Shepard oyunlarıyla tanıdım. Vişne Bahçesi ve Vanya Dayı, Vahşi Batı ve Aç Sınıfın Laneti ile... Vaclav Havel’in “Görüşme - Kutlama - Çağrı” adlı oyunu değişen global siyasetin bir simgesi olarak belleklerimize kazındı, biraz da onun sayesinde. Ve elbette Shakespeare oyunlarıyla hatırlayacağım onu...
Genç kuşaklar ise Cüneyt Türel’i, Tilbe Saran ve Işıl Kasapoğlu ile birlikte kurduğu; “Abelard ve Heloise”den David Mamet’in “Ördek Muhabbetleri”ne dek her oyununda rol aldığı Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu ile tanır daha çok. 2007 yılında bu tiyatro kapandıktan sonra Kent Oyuncuları, Tiyatro İstanbul ve Dot’ta da başarılı performanslar sergiledi.
Birçok film ve dizide rol almasına rağmen Cüneyt Türel, hep “tiyatrocu” olarak kaldı. Sahne tozunu film setlerinin telaşına ve televizyon stüdyolarının sterilliğine tercih etti hep. Ama seslendirme sanatçısı olarak büyük bir üne sahipti. Sesi de en az yüzü kadar tanınırdı. Biraz davudi biraz romantikti... Tonlaması hemen ayırt edilirdi... İç geçirdiğinde iç geçirten çok özel bir etkisi vardı sesinin.
Daha lise sıralarındayken Cağaloğlu’nda dönemin talebe birliklerinin tiyatrolarında, Yeşil Sahne ve Gençlik Tiyatrosu’nda başladı oyunculuğa. Altmışlı yıllarda Türkiye’de tiyatroda yeni gelişmeler kaydedilir, yerli kalemler ortaya çıkar, uluslararası festivaller düzenlenirken Gençlik Tiyatrosu bünyesinde yer aldı. Amatör tiyatro sahnelerinde yaşadığı heyecanı 1963’te Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu’nda profesyonelliğe geçtikten sonra da korumayı başardı ve bu alanda pasif bir yorumcu olarak kalmayıp fikir ve politika üretti.
Siyasi açıdan Türkiye’nin her daim çalkantılı olan ortamı ‘60’lar ve ‘70’lerde belki de en fırtınalı aralığını yaşarken tiyatroya yansıyan olayların bazen öznesi bazen tanığı oldu. Gençlik Tiyatrosu’nun yenilikçi tutumu, tiyatroyu geniş kitlelere ulaştırmaya çalışırken sürekli baskı gören sokak tiyatrosu gösterileri onu etkileyen gelişmelerdi. 1970’te Tunceli’de polis “Pir Sultan Abdal” temsili sırasında çıkan olaylar yüzünden bütün ekibi tutuklayınca Tiyatro Sendikasi Ti-Sen Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla meslektaşlarının yardımına koştu.
Şehir Tiyatroları kadrosuna bizzat Muhsin Ertuğrul tarafından dahil edilmeden önce Lale Oraloğlu ve Karaca 6 tiyatrolarında çalıştı. Muhsin Ertuğrul biraz tiyatronun iç dinamikleri biraz da Belediye ile ilişkileri nedeniyle işten çıkarılınca büyük bir protesto dalgası oluştu. O dönemde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde öğrenci olup bir yandan da sahneye çıkan Türel’e hocası istifa etmemesi ve okulunu bitirmesi için talimat verdi. Muhsin Ertuğrul, 1973 yılında Şehir Tiyatroları’nın başına dönünce yakın çalışma arkadaşlarından biri oldu. Yerinden yönetim modelini geliştirmeye çabaladı.
Bütün bu dönemin girift ilişkilerini Mimesis dergisinin Ocak 1996 sayısında kendisiyle yapılan uzun söyleşide ayrıntılarıyla aktardı Cüneyt Türel. Bugünkü Şehir Tiyatroları tartışmalarını daha iyi kavrayabilmek için mutlaka okunması gereken bir tanıklık bırakmış oldu geriye, etkileyici performanslarından oluşan o büyük mirasın yanı sıra...