Cumhurbaşkanlığı seçim süreci çok öğretici ve açıklayıcı oluyor. CB seçimini Erdoğan’ın kazanacağını, küresel piyasalar diye anlattığımız, büyük ölçüde Londra’da öbeklenmiş mali sermaye oligarşisi biliyor ve bu sonucu satın almaya da başladı. Ama bu arkadaşların çok önemli bir sorusu, daha doğrusu derdi var. Türkiye’nin, 2008’de IMF’nin kovulması ve GAP Eylem Planı ile başlattığı yeni yolu, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde derinleştirip derileştiremeyeceği... Bu soruyu da, dolaylı olarak, ekonomi yönetimi değişecek mi diye soruyorlar.
Bu konuda 7 Temmuz günü Reuters’da bir haber yayınlandı. Haber aynen bu soruyu soruyor ama bütün sipariş haberler gibi aba altından da sopa gösteriyor. Gösterdiği sopa da şu; Türkiye, Erdoğan’ın CB olmasından sonra, yeni bir ekonomi kadrosuyla, Erdoğan’ın bir süredir ‘yüksek faiz’ üzerinden yaptığı ‘popülist’ çıkışlara(!) dönük yeni bir ekonomi politikasına geçerse kriz olur.’
Evet, haber bu tehditle örülü... Şunu öncelikle söyleyelim, evet Türkiye, eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, ekonomi ile tüm kurumların buna uyacakları yeni, bilgi ve sanayi toplumu geçişini birlikte sağlayacak bir ekonomi politikasına geçecek; daha doğrusu, Başbakan’ın 2008’den beri temellerini attığı, Türkiye sınırlarını da aşan, üretime dayalı, teknoloji ağırlıklı rekabetçi bir büyüme modeli gündeme gelecek. Bu konuda zaten çok geniş bir mutabakat da var. Öyle ki, bu mutabakat, devlet ve toplum arasında da sağlanmış durumda.
Devlet-toplum mutabakatı
Devletin tepesinden ekonomi ile ilgili tüm bakanlıklara, kurumlara kadar devlet, Türkiye’nin eski, yağmacı, dışarıya ve içeride bir avuç sermayedara kaynak aktaran ekonomiden, yeni refah ekonomisine geçmesini sağlayacak aklı, tam şu sıralar, hem de -jure (yazılı kanun ve yönetmeliklerle) hem de de facto (uygulamada) ayağa kaldırıyor. Öte yandan MÜSİAD ve TİM gibi ekonomi ile ilgili sivil toplum kurumlarının bu konuda ürettikleri belge, çalışma ve duruşa bakarsanız, devletin bu yönelimini desteklediğini ve bu alanda da bir devlet-toplum birliği olduğunu anlarsınız. İşte Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi bu anlamda da devlet ve toplumu buluşturuyor. Türkiye ekonomisinin yolu artık Londra’da, Washington’da kapalı kapılar ardında belirlenmeyecek. Merkez Bankası’nın ‘bağımsızlığını’ biz artık bu çerçevede tartıştırmayacağız. Ve sonuç olarak, Türkiye, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, Erdoğan’ın adaylığını ilan ettiği gün söylediği gibi, neoliberal politikalara teslim olmayacak.
Ancak, bütün bu süreçte, benim örneğini verdiğim dezenformasyon haberlerini hem içeride hem de dışarıda yapacaklar.
Erdoğan’ın CB olması halinde, Türkiye’nin içe kapalı, devletçi bir ekonomik modele sapacağı sanıyorum son yıllarda Türkiye ile ilgili dolaşıma sokulan en berbat dezenformasyonlardan birisi. Bu bakış açısı, birçok açıdan yanlış olduğu gibi, eğer ki bir Erdoğan Ekonomi’sinden bahsedeceksek bu, bu iddianın tam aksine, açık ekonomiyi önceleyen ve piyasa dostu anti-tekel düzenlemelerle devam eden yeni bir büyüme modelini anlatır. Ve bu model, yalnız Türkiye’yi değil, Türkiye’nin komşu olduğu ülkeleri de olumlu yönde etkileyecek bir yeni ortak refah (common wealth) çıkışıdır. Biliyorsunuz, çok ilginç olarak, İngiltere’nin imparatorluk adı da milletler topluluğu anlamında commonwealt’dir. Ama Birleşik Krallık adı İngiltere’ye daha yakışıyor; çünkü sömürgesi altındaki toplumlar, bırakın refaha erişmeyi, tam aksine, yağmalanarak sonsuz bir yoksulluğa itilmiştir.
Ama bu topraklar, birlikte var olmanın, kalkınmanın topraklarıdır. Şimdi Türkiye, bu yeni ekonomi çıkışıyla yalnız kendisini değil, şimdiye değin yoksullukla kıvranan Ortadoğu ve Önasya coğrafyalarını da yukarı çekmeye çalışıyor. Erdoğan Ekonomisi bu anlamda, Türkiye’nin son yıllarda yaptığı bütün Ortadoğu ve Hazar, Akdeniz enerji anlaşmalarını, geçişlerini ve buralara yapılan sermaye ihracı da anlatır. Bu ekonomi sayesinde bugün Türkiye, dünyada acil insani yardım yapan ilk dört ekonomi arasına girmiştir. İşte bu yeni ve ortak bir zenginleşme ve demokratikleşme demektir. Bu da çok açık olarak ortak zenginlik ya da ortak refahtır ama Britanya’nın ‘commonwealt’inden çok başka bir birliktir bu...
Ekonominin yeni yolu...
Evet, Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilecek ama şunları da bu anlattıklarımıza bağlı olarak söyleyelim ki, herkes hesabını-kitabını buna göre yapsın...
1- Türkiye, yeni bir döneme başlayacak ve bu, ekonomide de niteliksel-kurumsal dönüşümleri içerecek.
2- Türkiye, AB üyelik hedefini kendi çıkarları doğrultusunda derinleştirecek ancak kendi doğusunda da enerji ve ticari pazarlardan hareketle yeni bir ekonomi ve birlik arayışını sürdürecek.
3- Faize, ranta dayalı dışarıya ve bir avuç sermayedara kaynak aktaran ekonomi dönemi bitiyor. Türkiye, neoliberal politikalara mahkum değil. Bu konularda devlet-toplum mutabakatı var ve en önemlisi de bu...