Nasıl ki haritalar ideoloji ise...
Zaman tasarımları da ideolojiktir!
Türkistan yıllarımızda on iki hayvanlı takvimi kullanıyordu atalarımız.
Sonra Hicri, Celali, Rumi takvimleri kullanmışız.
1 Ocak 1926'dan bu yana miladi takvimi kullanıyoruz.
Gerekçesi ise Batı ile ilişkileri kolaylaştırmak.
Miladi hesaplara göre Cumhuriyet'imizin yüzüncü yılını tamamladık...
İkinci yüzyılına adım attık.
Kutlu olsun...
Hemen şunu belirtelim...
Milat, yani sıfır noktası oluşturmak eski çağlardan beri var.
Ne var ki, bugünkü takvim sistemi her ne kadar modern hesaplara dayanıyor gibi görünse de...
Kalkış noktası, "kilise teologyasının kronologya" anlayışıdır.
Bizim amansız Batılılaşma maceramız(!) bunu perdeliyor.
Ama saatimizin ayarlarını belirleyen Batı diyarında deniz bitti.
Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girdiğimiz demde...
Modern uluslararası sistemin "miladı" Vestfalya'dan bu yana Batı'nın kendi içinde oluşturduğu güç dengesi stratejisinin çöktüğüne şahit oluyoruz.
Monarşi İngiltere'sinin başkonsolosluğunda bırak vatandaşlığı, turist olarak gidebilmek için kuyrukta beklerken bile "teba değil vatandaş" söylemleriyle bu toprakların değerlerini aşağılayarak güya cumhuriyetçilik yapan güruhu bir kenara bırakırsak...
Bu çöken dünyaya karşı...
Binlerce yıllık tarih üzerine yükselen Cumhuriyet'in potansiyeli itibariyle neye tekabül ettiğini açık bir şekilde görüyor vatan evlatları.
TÜRKİYE DEĞİŞECEK Mİ?
Cumhuriyet'imizin ikinci yüzyılına bölgemizdeki İsrail kaosu başta olmak üzere birçok sorunla girdik.
Yeni bir düzen için haritaların değiştirileceği daha sık dile getiriliyor artık.
En çok da bizim bölgemizde gerçekleştirilmek isteniyor bu ameliyat.
Onun için...
Ciddi savaş riski ile teyakkuz halindeyiz.
Nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu görebilmek için son bir ayda yaşananları bile şöyle bir sıralasak yeterli.
İsrail, entegrist Siyonist ideolojisiyle bölgeyi ateş altında bırakma niyetinde.
Doğu Akdeniz'de Amerika, İngiliz ve Fransız gemileri konuşlanmış durumda.
Alman özel birlikleri bütün uyarılara rağmen Güney Kıbrıs'ta konuşlandı.
ABD'den, Türkiye'ye ilişkin tutarsız açıklamalar gelmeye devam ediyor.
Bütün bunlar olurken...
İki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir buçuk milyondan fazla insanın katıldığı Büyük Filistin Mitingi'nde batıya bir kere daha "gördük", "sizin ne yaptığınızı biliyoruz" dedi.
Erdoğan'ın "kendi istiklalimizin ve istikbalimizin de müdafaasını yapıyoruz.", "siz yeniden bir hilal-haçlı mücadelesi mi estirmek istiyorsunuz?" ifadelerinin altını bir kere daha çizmekte fayda var.
CUMHURİYET'İN BATI SORUNU
Madem yüz yıllık bir hikâyeden bahsediyoruz...
İngiliz emperyalizmi çerçevesinde şekillenen Cumhuriyet'in, Batı sorununa değinmeliyiz.
İngiliz emperyalizminin çizdiği haritaları, o haritalar üzerinde şekillenmiş iktidar ilişkilerini yorulmadan, sıkılmadan analiz etmemiz gerekiyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika'nın "tesis ettiği" uluslararası hukuk ve kurumlar ölçeğinde dahi İngiliz emperyalizm dünyasını esas aldığının altını çizelim.
Tarihi topraklarımız üzerinde gerçekleşen operasyonlar ve ameliyatların temelinde bu harita ideolojisi ve iktidar ilişkisi var.
Bu yüzden, Birinci Dünya Savaşı'nı bir türlü kapatamıyoruz, gelecek yüzyıllara dahi bu psikolojik travmayla bakıyoruz.
Dolayısıyla...
Cumhuriyet'imizin serencamını okuyabilmek, gelecek yüzyılını yeniden şekillendirebilmek için bu emperyalist ideolojinin iktidar ilişkilerini hiç gocunmadan masaya yatırmalıyız.
İktidar ilişkileri elbette bir hukuk üzerine oturur.
Aslında Türkiye'nin Batı sorununun kaynaklarından biri, yani sırtımızdaki hukuk namlı deli gömleği de budur.
Uluslararası hukuk kavramının neden tesis edildiği...
Batı içi denge stratejileri ile sömürge stratejilerinin hangi mantıkla oluşturulduğu...
Batının hukuk kaynaklarından Hristiyan dogma hukuku ile bugünkü emperyalist düzenin rıza üretme aracı uluslararası hukuk arasında nasıl bir ilişki olduğu sorulmadan Türkiye batı sorununu halledemez.
Yani...
Attila İlhan'ın deyimiyle, Batı'nın deli gömleğini yırtıp atamaz.