Bugünlerin en önemli siyasi beklentisi önümüzdeki dönem kimin Cumhurbaşkanı olacağı ve bunun siyaseti nasıl etkileyeceğidir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması en büyük ihtimal olarak gözüküyor ve böylece Erdoğan’ın hem ülkenin simgesi olacağı hem de siyasete yön vermeye devam edeceği düşünülüyor. Muhalif partilerin başka bir adayın seçilmesini sağlayamayacağı bu nedenle alternatif bir program hazırlamanın geçersiz olacağı düşünülüyor. Bu en güçlü ihtimal olabilir ancak başka güçlerin alternatif planlar hazırladığı gözardı edilemez, sadece başarısız olacağı söylenebilir.
Meseleye bir makama seçilmek olarak bakmak yerine siyasetin hangi çizgiye çekilmek istendiğini aramak gerekir. Bizim bu süreçte ne olacağını tartıştığımız siyasi yapı eskiden beri hazırlanıyor. İlk aşama Baykal’ın tasfiyesi oldu. Böylece her durumda aklına uyan şeyi yapacak ve bazen Erdoğan’ı destekleyecek kişi siyasal açıdan etkisizleştirildi. Yerine gelen kişi siyaseti Erdoğan’ı etkisizleştirmek olarak görüyordu. Ne dış politika, ne ekonomik modelin ne olması gerektiğini düşünmüyor ve eleştirilerini bu alanda değil kişisel konularda yapıyordu. Mesela Suriye yönetiminin Kürtlere karşı olduğunu ve onların Kuzey Irak ve Suriye’de farklı bir siyasi yapıya sahip olmaya çalıştığını gözardı edip Suriye Başkanını ziyarete heyet gidiyordu. Oysa bölgede Kürtler bir bütün olmaya çalışıyorlardı. Halbuki onların bizden daha iyi koruyucusu olmazdı ve bu konu da gözardı edildi.
***
Cumhurbaşkanlığı Makamına Erdoğan seçilirse, siyaset dışına itilmek istenen kişi eriştiği makamla başarı kazanmış olacak ama siyaseti gene kendisinin yöneteceğini düşünecektir. Karşı taraf, muhalefet dışı aktörlerdir ve onları da yönlendirirler. Şu anda gözden saklanan bir alternatif var. Eğer muhalefet hepsinin destekleyeceği hatta AK Parti’den de bir miktar oy alabilecek bir aday çıkartırsa sonuç ne olursa olsun AK Parti’ye zarar verebilirler. Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa Başbakan olarak atayacağı kişinin de kendisiyle birlikte hareket edeceğini düşünüyor. Siyasi hayatta insanların birbirine karşı duyduğu yakınlığın önemi yoktur. Ya siyasi birliktelik olur ya da dostlukları sona erer. Ben, planlanan politikanın şöyle olduğunu düşünüyorum. CHP’de lider değişecek ve üst düzey politika ile ilgilenecek bir kişi gelecektir. Türkiye’nin bundan sonra soy birlikteliğine önem veren bir politika izlemesi yanlıştır. Sadece Kürtlerle değil, onlar başta olmak üzere bölgedeki bütün soylarla bütünleşmeye çalışılmalıdır.
Ana muhalefetin hangi dış politikayı izleyeceği ve hangi güçlerle birlikte olacağı belirsizdir. MHP’nin ise başka bir güçle ittifaka girecek bir politikası görülmemektedir. Devletimiz tüm dünyaya karşı olabilecek bir güçtedir. Sınırlarımızı bir adım bile azaltmayacağız ve buna gücümüz yeter. ABD, Rusya ve Çin gibi büyük ülkelerin müttefik aramaları güçlerinin yetersizliğinden kaynaklanır diye düşünürler. Oysa müttefik aramak kendine güvensizliğin sonucu da değildir. Bu tarz bir siyaset, karşı güçleri durdurmanın gereğidir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Artık devletimiz bir güce kavuşmuştur ve olaylara duygusal açıdan değil akıl yoluyla bakmaktadır ve siyasetçilerin önemli bölümü bu yapının içindedir ve kendi menfaatlerini değil ülkenin güçlenmesini isterler. Bu bireysel bir fedakarlık değildir. Bu yolu izleyenler bu dünyada ve ahirette ciddi insanlar olarak algılanır.