Siyasi partilerimiz, özellikle de muhalefet unutmuş olabilir ama üç aydan daha kısa bir süre içerisinde cumhurbaşkanlığı seçimlerine gireceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, hem iktidar hem de muhalefet açısından çok büyük bir fırsat sunuyor. Her iki cenah da cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir ‘yenilenme’ fırsatı olarak değerlendirebilir. AK Parti açısından kaçınılmaz bir son olan yenilenme, muhalefet için de belli oranda mümkün.
Mesela ‘çatı aday’ arayışlarını gerçekçi bir zemine oturtmak için cumhurbaşkanlığı seçimleri altın tepside sunulan bir fırsat. Bahçeli’nin bu tepsiye uzanabilmesinin yolu ise kendisinin aday olmasından geçiyor. Aday olduğunda, Türkiye çatısının altındaki her haneden oy istemek durumunda kalacak. Elbette her hanenin teveccühüne mazhar olamayacak. Ama en kötü senaryoda bile ‘çatı’ metaforunun en dar anlamı bile mezkur siyasi pozisyonunun sınırlarını belli oranda aşmasına yarayacak. Özellikle CHP’den alacağı oyların hiç değilse bir kısmının kalıcı olacağına şüphe yok. Zira her iki parti arasında normal zamanlarda var olangeçişkenlik henüz üç ay önce birçok şehirde bir kez daha tecrübe edildi. Kılıçdaroğlu’nun yarışta olmadığı, Bahçeli’nin aday olduğu senaryoda, MHP’nin belli marjlara takılmış oy oranının, ciddi bir siyasi yatırım yapmadan kısmi bir iyileşme yaşayabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Bahçeli’nin alacağı oy oranının, 2015 seçimlerine pozitif yansıması da ihtimal dahilindedir.
Bahçeli aday olmamasına karşın, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olursa, benzer şekilde 30 Mart’ta belli oranlarda ittifakların gerçekleştiği MHP’li tabana da hitap edecektir. Bahçeli’den daha az karşı tarafın tabanını cezbetse de belli bir miktarda oy artışı yaşayabilir. Bu yükseliş, 30 Mart yenilgisini tazmin edecek bir artış olmayacaksa da 2015 seçimlerinde iyi bir başlangıç yapmaya yardımcı olacaktır. Hem Bahçeli hem de Kılıçdaroğlu senaryolarında, mütevazi iyileştirmelerin önünün açılabilmesi için -en azından- belli bir demokrat çizginin sahici ve tutarlı bir şekilde yakalanması elzemdir. Başka bir deyişle, muhtemel bir oy artışının gelecekte anlamlı olabilmesi için, ikna edici ideolojik bir değişimin ortaya çıkması gerekmektedir. Zira her iki parti için de mesele diğerinden oy olmak değil, 20. Yüzyılda(n) kalma partilerinin, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde, ülkenin her siyasi coğrafyasında anlamlı bir aktör olmasıdır. Aksi halde her iki ismin de diğerinin yokluğunda oy artışı yaşaması sadece konjonktürel bir seçim sonucu olmanın ötesine geçemeyecektir.
***
Diğer bir senaryo ise hem Kılıçdaroğlu’nun hem de Bahçeli’nin cumhurbaşkanlığına aday olmasıdır. İşin doğrusu en sahici senaryo budur. Ülkenin her tarafından ve her kesiminden oy isteyecek kadar cesur ama bir o kadar da sahici olmayı tercih etmeleri gerekiyor. Burada sahici olmaktan kasıt öncelikle kendi tabanlarının ‘kırmızı çizgi’ şeklinde icat ettiği suni korkularla yüzleşmek ve onları değişim lehine ikna etmektir. Bugün için Kılıçdaroğlu, sahicilikten retorik düzeyinde İsviçre çakısını andıran bir şekilde, özünde bir değişime cesaret etmeksizin, her kapıya uygun bir anahtar kullanmayı anlarken; Bahçeli farklı kapıları açmak için uğraşmak yerine sadece bildiği ve açılacağından emin olduğu kapılara gitmeyi anlıyor.
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayıp risk almama yönünde bir tercihte bulunmaları, şu an içinen muhtemel senaryo görünüyor. Lakin kendileri için asıl risk de tam anlamıyla bu zaten. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan aday olur ve kazanırsa, 2002’den beri girdiği dokuzuncu seçimi de kazanacak. Bahçeli ve Kılıçdaroğlu ise Erdoğan’a karşı girdikleri bütün seçimleri kaybetmiş olacaklar. Her iki partinin de acil bir şekilde ihtiyaç hissettiği değişimi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başlatmamak, 2015 genel seçimlerinde krizlerini derinleştirmelerine yol açacaktır.