Biliyorum merak ediyorsunuz; ben müthiş merak ediyorum çünkü... İlk kez halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanlığı için Ak Parti’nin kimi aday göstereceği merak edilmez mi hiç? Şunun şurasında seçime dört aydan kısa süre kaldı ve hepimiz meraktayız...
Rakip aday çıkarması gerekecek siyasi partiler de merakta...
Aslında Ak Parti’nin adayının Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’dan biri olacağını biliyoruz. Hatta bir şeyi daha biliyoruz: Tayyip Erdoğan aday olmak istediğinde Abdullah Gül’ün buna itiraz etmeyeceğini ... Tayyip Erdoğan’ın çevresinden gelen mesajlarla kendi bazı sözleri de aday olabileceği yolunda işaret sayılabilir...
O halde?
Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer bir durum vardı: İsteseydi, altı yıl süren başbakanlığını, 2007 yılında, cumhurbaşkanlığıyla taçlandırabilirdi Tayyip Erdoğan; ancak şimdilerde de yapılacağını bildiğimiz istişare mekanizması sonucunda, ‘’Adayımız kardeşim Abdullah Gül’’ açıklaması ondan geldi.
Fena da olmadığını hep birlikte izledik: Çankaya’da Gül, başbakanlıkta Erdoğan formülü tarihimizin en başarılı siyasi işbirliğine dönüştü: Gül’ün şahsında ülkemiz uluslararası itibar gören bir devlet adamı kazandı; halktaki Erdoğan sevgisi daha da büyüdü ve Ak Parti oyları yüzde 50’leri buldu...
Ülkemiz için de yararlı olduğuna formülün, iyi niyetliler şehadet edecektir...
Tayyip Erdoğan ve konuyu kendileriyle istişare etmeye değer bulacağı partili yol arkadaşlarının bir beş yıl daha Çankaya’da Abdullah Gül’le devama karar vermeleri, bu sebeple, şaşırtıcı karşılanmamalı.
Yedi yıl önce şaşırmış olsanız da, bu defa şaşırmamalısınız...
Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklı olduğu dönemde üstlendiği başbakanlığı, Abdullah Gül’ün, hem de yolunu açmak için olağanüstü çaba sarf ederek, altı ay sonra terk edebilmesi de şaşırtmıştı; Tayyip Erdoğan’ın kendisi de Çankaya’ya çıkabilecekken cumhurbaşkanlığını ‘kardeşim’ dediği yol arkadaşına bırakması da...
Siyasete farklı bakan bir kadro olduğunu Ak Parti yönetim kadrosunun, artık biliyoruz...
Bu sebeple, ‘’Adayımız Tayyip Erdoğan’’ denildiğinde de, bunu, çoktan hak etmiş bir lidere vefa olarak değil, ‘ortak akıl’ tarafından üretilmiş, sadece kişiler ve parti bakımından değil ülke açısından da öylesi hayırlı olduğu için alınmış bir karar olarak görmeliyiz...
Kim aday olursa olsun diğeri bu gelişmeden rahatsızlık duymayacaktır...
Esas dikkat edilmesi gereken, şu aşamada, aday belirleme sürecine sağdan soldan yapılacak müdahalelerdir... Siyaset yandaşlık doğuran bir uğraş alanıdır ve yandaşlık da aşırılığa kaymaya müsaittir. Taraflardan biri için ortaya atılacak ve bunu diğerini rencide edebilecek söz ve tavırlara dökecek olanlar, iyilik yapayım derken süreci zedeleyebilirler de...
Demokratik süreçte halkın oyu kimsenin cebinde değildir.
İki önemli siyasi figürden biri lehine olacağı düşünülen diğerini rahatsız edici sözler, belki muhatabından çok, ikili tabloyu önemseyen oyverenleri rencide edebilir...
Kaş yapayım derken göz çıkartmak buna denir işte...
Merakımız kimin aday olacağı ama, bana sorarsanız, sürecin sıkıntısız geçmesi daha önemli...