Bosna’da küçük bir kasabada yaşayan sıradan bir adam;
Adı Redžo Hamzić.
Dervişane bir hayat yaşamış bu adamın çok ilginç bir ünü vardı.
Sık sık para ile imtihan edilir, çeşitli miktarlarda paralar bulurdu yollarda.
Öyle ki bir keresinde 235 bin Alman markı bulmuştu. Kendisinin olmayan bu paraya da diğer miktarlara yaptığı gibi gözünün ucuyla bile bakmadı...
Para bir Hırvatistan vatandaşına aitti. Redžo gitti, arayıp tarayıp sahibini buldu, parayı teslim etti.
Hırvatistan Cumhurbaşkanı bu ilginç hikayeyi, bu tok gözlülüğü duyunca çok şaşırdı. Redžo’yla tanışmak istedi.
Ona bir de sürprizi vardı.
Hayatı boyunca bir evi olmayan Redžo’ya bir ev hediye etti Hırvat Cumhurbaşkanı…
* * *
Günler geçer.
Takvimden 2003’ün Ekim’inin günleri dökülmektedir.
Bir gece Redžo rüyasında Aliya İzzetbegoviç’i görür.
Der ki Aliya rüyasında : "Redžo yanıma gel”;
Uyanır, “Hayırdır inşallah” der, tekrar uyur. Bir daha aynı rüya;
Sonra bir kere daha. Rüyaların ardı arkası kesilmeyince kalkar Redžo, giyinir ve yola koyulur.
Önce köyünden kasabaya, sonra oradan Saraybosna’ya gelir.
Ekim’in ortalarıdır.
Aliya ağır hastadır. Hastanede tedavi görmektedir.
Redžo, Aliya’nın yattığı kata kadar gelir. Ama korumalar geçmesine izin vermez. Kavga çıkar.
Redžo korumalarla boğuşurken “Başkana söyleyin, Redžo geldi deyin, beni bekliyor” deyince koruma müdürü “Ne dedin? İsmim ne dedin?” diye sorar yakasından silkeleyerek.
“Adım Redžo” deyince koruma müdürü, “Biz günlerdir seni arıyoruz, başkan mutlaka bulun diye emir verdi, hemen yanına gir” der.
Sonunda Aliya’nın huzurundadır Redžo.
Bilge kral Aliya, “Hoşgeldin” dedikten sonra Redžo’dan helallik ister. Redžo “Benim sizde ne hakkım olabilir ki?” deyince Aliya şu cevabı verir:
“Sen dürüstlüğün timsali oldun, hem milletini, hem inancını en mükemmel şekilde temsil ettin. Ama biz üstümüze düşeni yapamadık. Sana o evi Hırvatistan Cumhurbaşkanının değil, senin başkanın olarak benim hediye etmem gerekirdi. İşte bu yüzden hakkını helal et”.
Helalleşirler, Redžo bilge kralın huzurundan ayrılır.
Odadan çıktığında merakla Aliya’nın durumunu sorarlar Redžo’ya.
Redžo “Ona üç gün kalacak bir misafirmiş gibi iyi bakın” der ve köyüne döner.
Üç gün geçer...
Takvimden 2003 Ekim’inin 19. yaprağı düşerken Aliya İzzetbegoviç ruhunu teslim eder.
Daha önce hiçbir kaynakta yazılı olarak bulunmayan bu hikayeyi Adnan Tuna Ağabeyimizden dinledim. O da Bosna Riyaset Dış İlişkiler Daire Başkanı Mirsad Kalajdzic’den dinlemiş. Kendisinden köşemde yazmak için izin istediğimde çok memnun oldu, “Bu hikaye kulaktan kulağa, oradan da toprağa gitmesin, bir yerlerde kayıt altına alınsın diye çok isterim” dedi.
* * *
Bilge kral güzel bir ders vermiş hepimize, her birimize. Kendi hatasını anlayıp helallik isterken devlet ile erdemli vatandaşı arasındaki ilişkiyi tasvir etmiş bir yandan.
Bilge kral Aliya ve onun izinden giden herkese selam olsun. Ülkesinin her başarısında arayıp tebrik eden, teşekkür eden Başbakana, Cumhurbaşkanına, ülkesinin tek bir vatandaşı bile bir ülkede sorun yaşadığında devreye giren Dışişleri Bakanlarına selam olsun.
Devlet adamı olmak zor iş. Bir baba dört çocuğuna yetişemezken 80 milyonu ailesi bilip hepsine aile reisliği yapmak demek. Her devlet adamına, bundan sonraki yıllarda gelecek olan geleceğin devlet adamlarına örnektir Aliya.
Yine onun bir sözüyle sonlandıralım bu yazıyı. Son kez selam duralım Bilge Kral’a ve birer Fatiha gönderelim ardından.
“Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler.”