Suriye'de ne oldu da iki hafta içinde tablo 180 derece değişebildi? Birinci sırada sayılanlar; Esed rejiminin arkasında duran İran/Hizbullah ve Rusya'nın bilinen sebeplerle artık bu desteğini sürdürememesi. İran ve Rusya'nın Suriye'deki varlığını "destek" olarak nitelemek az kalırdı. Dera'da 10 yaşındaki çocuklar duvara "Doktor sıra sana da gelecek" diye yazdıklarında aslında İran Suriye'deydi. Ve tüm bu iç savaş süresince Esed dediğimiz şey, havada Rusya karada İran'dan başkası değildi. Rusya hava desteğiyle gelmeseydi, İran Devrim Muhafızları ve Haşdi Şabi terör yapısıyla karada vazife almasaydı muhaliflerin Şam'a varması an meselesiydi.
Tam da böyle bir zamanda Esed, zımni bir anlaşmayla bazı yerleri ABD destekli YPG'ye bıraktı. Muhalif unsurlar ise Rusya ve İran'la savaşa mecbur kaldı.
DEAŞ denilen maymuncuğun YPG'ye alan açtıktan sonra ortadan hemen kaldırılması; işlevinin ne olduğunu zaten anlatmaya yetiyor.
Savaş Suriye'de veriliyordu, yakılıp yıkılan Suriye'ydi, ölenler Suriyelilerdi. Menfaatleri adına Esed'e silah ve savaşçı gönderenlerin elbette Suriye diye bir derdi yoktu. Esed ise tabii ki onlara mecburdu. Rusya havadan saldırılara başlamasaydı Esed bir kaç yıl ancak dayanabilirdi. Ama 14 yıl oldu. 100 binlerce insan öldü, milyonlarca insan kadın ve çocuk savaştan erkeklerin çoğu da Esed'in işkencehanelerine düşmekten kaçtı ve başka ülkelere sığındı. Yine milyonlarcası Suriye içinde yerinden edildi. Suriye iç savaşı aynı zamanda bir demografik savaş olarak devam etti. Suriye'nin kuzeyinde YPG'ye destek vermeyen Kürtler, Araplar ve Türkmenler topraklarını terke zorlandı. Rakka gibi Deyrizor gibi Arap şehirleri, Esed tarafından PYD/YPG yönetimine bırakıldı.
Suriye'de dengeleri değiştiren etken DEAŞ'ın icat edilmedi oldu. DEAŞ'la mücadele bahanesiyle PYD/YPG'ye alan açıldıkça açıldı. Esed ve ABD aynı anda PYD'ye alan açtı. Buna mukabil Suriyeli Arap Sünni isyancı gruplar, hepsi aynı kefeye konularak, tüm dünyaya DEAŞ markasıyla lanse edilmeye başlandı. Türkiye'yi de DEAŞ'a destek veren ülke olarak etiketlemeye çalıştıklarını da unutmayalım.
Bunca yaşanandan sonra HTŞ liderliğindeki muhalefet, nasıl oldu da bu kadar kısa sürede Halep, Hama, Humus derken Şam'ı da alarak Esed'i devirebildi? Bu soruya cevaben sahadaki silah kapasitesi, siyasi dengeler, ABD'nin İran'ı çevreleme politikası, İsrail'in Hizbullah'a karşı yok edici operasyonları ve Lübnan'ı işgali, Rusya'nın artık Ukrayna'ya odaklanması ve Trump'ın gelişini fırsata çevirme isteği gibi gibi bir sürü şey sayabiliriz. Ama herhalde rejimin neden yıkıldığını Sednaya işkencehanesinden daha iyi hiçbir şey anlatamaz.
Bu rejim er geç yıkılacaktı. Bu kadar zulüm, bu kadar büyük vahşeti sürdürebilmek ancak her geçen gün daha büyüğünü, daha fenasını işlemekle mümkün olabilir. Esed o yüzden Rusya ve İran'ın da maşası olarak her gün daha büyük vahşilikler yaparak ömrünü uzatabiliyordu. Türkiye'nin devreye girmesi sayesinde savaş durağanlaşabilmiş, çatışmasızlık statüko haline getirilebilmişti.
Şam'dan gelen görüntüler, bir muhaberat rejimi olan Baas'ın ne büyük bir katliam şebekesi olduğunu daha net şekilde tüm dünyaya gösterdi.
Beşşar Esed'in gitmesine de herhalde bizim CHP'miz kadar üzülen olmadı.
Esed kaçıp gitmiş, Baas rejiminin gerçek yüzü hayvan bağlasan durmayacak hapishanelerden, işkencehanelerden görülüyorken CHP'nin hala "ama Esed...." yollu cümleler kurabiliyor olması gerçekten akla ziyan bir durum.
Hele hele CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel'in "Esed görüşmedi diye Halep'i almak mı lazımdı" sözleri siyaset bilmezliklerinin adeta resmi. Öyle böyle değil; seçim olsa Cumhurbaşkanı'na +5 puan kazandırır.
CHP'lilerin olan biteni okuması bu şekilde; Erdoğan, Beşşar Esed'e gel görüşelim dedi; Esed kabul etmeyince Halep'i aldı, yetmedi Şam'ı ele geçirdi!