Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medyada popüler olan isimlerden bir grupla yaptığı görüşmede "Savunmayın, taarruz edin, davanızı anlatın" demiş.
Başkan Erdoğan'ın mezkûr sözünden, toplantıda bulunan Diriliş Gazetesi yazarı Tuğrul Selmanoğlu'nun sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Erdoğan'la arasında geçen "taarruz" diyalogunu yazmasıyla haberdar oldum: "Az önce Sayın Cumhurbaşkanımızın huzurundaydık. 2023 seçimlerine giderken Sosyal medyada karşılaştığımız en büyük sıkıntının karşımızdaki güruhun iftiralarına cevap vermekten derdimizi ve davamızı anlatamamak olduğunu ilettim. 'Savunmayın, taaruz edin, davamızı anlatın' buyurdu."
Yazılarında sürekli taarruz vurgusu yapan biri olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Savunmayın, taarruz edin, davanızı anlatın" sözüne dikkat kesilmemem düşünülemezdi.
Bilgisayarımdaki yazı dosyasını açıp taarruz üzerine neler yazdığıma baktım. 2017 senesindeki "Fikrin Emrinde Taarruz" (https://www.star.com.tr/yazar/fikrin-emrinde-taarruz-yazi-1213096/) başlıklı yazımda, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri üzerinden taarruzun nasılına dair şunları yazmışım: "Bir gece ansızın gelebiliriz" ve "Biz endişeyle yaşamaktansa, onlar korkuyla yaşasınlar" sözlerini bir ülkenin cumhurbaşkanı laf olsun diye söylemeyeceğine göre, herkes kendini bu sözler üzerinden hesaba çeksin.
Hususiyetle de, pısırıklığı, mıymıntılığı, düşmana şirin gözükmeyi, yalakalık yapmayı 'Efendilik, ağır başlılık' olarak bizlere pazarlayan 'ağabeylerimiz'! Tabiî ki de devlette görev alan veyahut almak niyetinde olanlar... Keyiflerimiz biraz bozulsun, değil mi! Böyle gelmiş ama böyle gitmesin, değil mi! Şahsiyetli olmanın, onurlu olmanın, hâsılı insan olmanın bir bedeli olduğunu, bu bedeli ödemeye ve ödetmeye hazır olduğumuz cümle âleme göstermemizin zamanı geldi, değil mi!
Evet, Üstad Necip Fazıl Kısakürek, "Hayatta yalnız taarruz var; hayat yalnız taarruz" diyor. Şu an Cumhurbaşkanı Erdoğan şahsında devlet "taarruz" hâline büründü. Lâkin bu yeterli değil. Peki yapılması gereken ne? Kulak veriniz, Üstad anlatıyor: "Şu kadar ki, hak ve hakikat yolunda getireceği yeni bir ifade, taze bir şekil, ayrı bir terkip olmayan taarruz hareketi; düşen çığ, saldıran kaplan ve yurya eden güruh gibi, mezbuh bir yıkıcı olur. İşte, vakarla gurur arasındaki incecik hudut gibi, taarruzla tecavüz arasındaki minicik fark... Taarruzun taarruz olabilmesi için imanın ve fikrin emrine girmesi, sistemleşmesi lazım... (...) Müdafaa ki, başkasının "ol!" dediği şeye sadece "olmam" demektir; ne acı silah!.. Onu da olmak istemiyorsan ne olmak istediğini söyle ve taarruz et... (...) Evvelâ buna inanalım... "Olmak mı, olmamak mı? İşte bütün mesele!" değil; mutlaka olmak ve oldurmak. Amma, ne olmak ve nasıl oldurmak?.. "İşte bütün mesele!"
Üstad'ın bu sözleri üzerine bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kutlu Doğum Haftası"nda yaptığı konuşmadaki can alıcı şu sözleri de ekleyelim: "Yapmamız gereken tek şey: Kur'an'a, sünneti seniyyeye, Ehl-i Sünnet geleneğine, sahip olduğumuz müktesebata ve bunların ışığında kardeşliğimize yeniden sarılmak."
Yazının üzerinden 4 yıl 5 ay geçmiş ama ben hâlâ aynı şeyleri yazıyorum! Beni boşverin, Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlâ bizleri, bırakın taarruz ettirmeyi kaba etimizi koltuklarımızdan birazcık da olsa hareket ettirmeye çabalıyor.
"Liderin muradını kestirmek" diye bir dert ve dolayısıyla da feraset ve basiret olmayınca lider her şeyi açık açık söylemek zorunda bırakılıyor; lafın tamamı kime söylenir mâlûmunuzdur, inşaallah!