Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hafta boyunca devam eden Batı Afrika turunun neticesinde, 2005 yılından bu yana toplam 32 ülke ziyaret edilmiş oldu. 12’den 41’e ulaşan büyükelçilik sayısı ve yüz milyonlu rakamlardan yüzmilyarlara ulaşan bir ticaret hacmi büyümesi de sözkonusu oldu.
Cezayir, Moritanya, Senegal ve Mali ziyaretleri, 2005’den bu yana önce başbakanlığı döneminde, ardından da cumhurbaşkanlığı sürecinde Cumhurbaşkanı’nın devam ettirdiği Afrika açılımının son halkası oldu.
2015’den bu yana Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak görevime devam ederken, Afrika ziyaretlerinin önemli bir kısmına katılma imkanım oldu. Cumhurbaşkanının bir dakikasını bile çalışmadan geçirmediği yoğun programlarla geçen ziyaretler bunlar.
Batılı ülkelerin çengel attığı, Türkiye’nin ise 2005’e kadar es geçtiği ülkelerden söz ediyoruz. Yeraltı zenginliği arttıkça, yerüstündeki zulmün, sömürünün arttığı topraklar bunlar. Ve şimdiye kadar ziyaret edilen ülkelerde, o toprakların tarihi, kültürü hakkında düşüncelere dalmadan önce, başınızı kaldırıp dükkanların, mağazaların tabelalarına baktığınız zaman bile içinize derin bir acı hakim olur. O ülkenin dili dışındaki umarsız bir hegemonya dili, günlük yaşantıda kendisini hiç unutturmaz. Bazı sokaklar İngilizce, bazı sokaklar Fransızca bir boyunduruk altındadır. Sizlere asla eğitim gibi insana artı değer katan bir çabanın sonucu gelmesin bu kültür faşizmi. O ülkeler kaynakları nedeniyle sömürülmüş ve bu sömürünün iletişim aracı olarak da kendi dilini empoze etmiştir beyaz adam.
İnsan ruhunun kaldıramayacağı acımasız hikayeler anlatılır o topraklarda. Köle ticareti için bir ada tahsis edilmiş.
Yüzyıllar boyunca sırasıyla Portekiz, Hollanda, İngiltere ve Fransa'nın sömürgecilik faaliyetlerine sahne olan Senegal'de, köle ticaretinin ilk başlangıcı 16'ncı yüzyılın ortalarına dayanıyor.
Senegal’in başkenti Dakar açıklarındaki Goree Adası'na 1444'te gelen Portekizlilerin, Senegalli gençleri, o güne kadar tadını bilmedikleri alkolle sarhoş ederek Güney Amerika'ya giden gemilere bindirdikleri belirtiliyor.
Geriye bu konuda bir haber taraması yaptığımız zaman, Senegal'in en büyük tarihçisi kabul edilen eski Milli Eğitim Bakanı ve eski Meclis Başkanı İba Der Thiam'ın, Goree Adası'ndaki köle pazarı ile ilgili şu sözlerine rastlıyoruz:
"Zaman içinde Avrupa'daki Nantes, Rochelle, Bordeaux, Liverpool, Bristol, Amsterdam, Lizbon limanlarından kalkan gemiler, Afrika'nın çeşitli yerlerinden toplanan genç ve sağlıklı köle adaylarının sergilendiği Goree Adası'na gelmiş. Goree Adası, Afrika'nın çeşitli bölgelerinden toplanmış kölelerle köle tüccarlarının buluşma noktasına dönüşmüş. Esirler, köle evinde, küçük bölmelerde birbirlerine zincirlenmiş şekilde, pazarda satışa çıkmayı beklerken, ölenler ya da isyan edenler de denize atılmış. Erkek kölelerin 'değeri' boyları, kiloları ve kas durumlarına göre belirlenirken, kadın ve çocukların ise diş ve genel sağlık durumları baz alınmış."
İnsanlık tarihinin en utanç verici sayfaları burada yazılmış.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürdürdüğü yeni vizyon, bu yazgıyı tersine çevirmeyi hedefliyor. O ülkelere kalıcı izler bırakmak, ticaret hacimlerini arttırmak ve yeraltı zenginliği oranında zulüm gören bu topraklara özgüvenini kazandırmak.
Birileri buna kızıyor mu? Kızıyor... Ama Türkiye, farklı coğrafyalara artı değer olacak vizyonunu her geçen gün daha da geliştiriyor.
İlmek ilmek, emek emek örülen bir vizyon bu.