Damarlarında akan kan sana ait değilse, muhtaç olduğun kudreti uzaklarda ve ötelerde aramanın bir keyifsiz tarafı var. İnsan insanın/milletinin coğrafyası olamıyorsa, o zaman başka coğrafyalardan ‘yenilemeyecek et’ getirmenin helal bir tarafı yok. Yapmayı bilemeyenlerin hiçbir şey yapamasalar da bir müddet sonra, tahrip edici tarafları ortaya çıkar. Dünden yanlış gelmişsen, bugüne katacağın bir doğrun olamayacaktır. Temelinde bariz sıkıntılar, statiğinde sorunlar, planında ölçeksizlikler ve hatta ‘malzeme’den çalmışlıkların varsa, kuracağın çatı da yıkılmaya aday olacaktır. Halkın karşısında hükmün bir ‘palyaço’dan ibaretse, yarın öbür gün kuracağın tek iktidar çakma bir ‘cirque du soleil’den başka bir şey olmayacaktır. Gölgelerin hareket ettiği karanlık yerlerde saf tutanlar, ışık geldiğinde gözlerini kaybetmeye, anlama yetilerinden azad olmaya mahkumdurlar. Bugün nahoş ve hoş şeylerden bahsedeceğim, izniniz olursa. Hatırlarsınız, Türkiye’de ‘itibarlı’ insanların öttürdüğü bir düdük vardı. Bu düdük 367 kez çalındığında, şapkadan bir beyaz tavşan çıkardı. Halka da ‘beyaz tavşanı izle’ mesajı verilirdi. Aslında şapka da, çıkan da, onu çıkaran da belli idi. Acaba diyorum, bugün 2007 yılına geri dönmüş olsak, CHP yine askeri vesayetin eteğinden tutuşturduğu 367 pare atışta ısrar eder miydi? Bugün şükür ki, bu düdük zaten hiç olmayan sesini kaybetti. Acaba, milletin meclisi eskisi gibi Reis-i Cumhur’u seçme hakkını kendinde menkul tutsaydı, bugünkü çatı adayını yine aday gösterir miydi? Nahoş olan şey, CHP’nin ‘halka rağmen’ siyaset anlayışının artık ‘bana da rağmen’ bir hale bürünmesidir. Nahoş olan şey, zaten halktan hiçbir şekilde ilham almayan bir ‘erk’in kanatları altında artık giderek eziliyor olmasıdır. Halka inmenin, inen bir merdivenden çıkmaya çalışmak olduğunu artık her hareketleriyle vurguluyor olmasıdır. Nahoş olan şey, bugüne kadar (biri hariç) ‘seri cinayetler’ ve ‘copycat’ şeklinde cereyan eden cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve ona angaje ‘partikül’lerin halen aynı şekilde tavır almalarıdır. Hatırlasınız 367 günlerinde, CHP ve onun ‘zindan otu’ndan türedi yandaşları 367 deyip şah çekmişti. Kanadoğlu yılları. Yine hatırları yad ediniz efendim, AK Parti de buna karşın milletin gönlüne ‘inşirah çiçeğinden’ mülhem koyduğu sandığıyla ‘mat’ demişti. İşte, bu hoş olandı. Hoş olan şey, o zamanlardan bu yana AK Parti ve milletin liderinin ‘yarı başkanlık’ sistemine hazırlık yapmaya başlaması, fakat CHP’nin artık standardı olan basiretsizliğinden bunu anlayamamış olmasaydı. Şimdi, her iki taraf da bunun mahsüllerini topluyor. Özellikle, ilk defa halkın ‘reis-i cumhur’ seçimlerine damgasını vuracağı bugünlerde, bunu görmek gayet ‘hoş’ geliyor insana. Yok yok hakkını yemeyelim, CHP artık halkı anladığını zannediyor. Başbakan’ın karşısına, onun gibi düşündüğünü zannettikleri bir adayla seçimlere giriyor. Eh ne diyelim, Çatıgiller’i seyredip, sonra da gidip yatalım. Yarın işimiz gücümüz var.
Peki, halk tercihini belirlerken acaba ‘kriter’i ne olacak? 78 milyonun herbirinden özellikler taşıyan birisini mi? İş yapacak enerji, bilgi ve tecrübesi olan birisini mi? Bölgesel güç olan Türkiye’yi evrensel güç noktasına taşıyacak birisi mi? Ekmel Bey’e sorsanız, o da bu sorunun cevabını rahatlıkla verecektir. Halk gibi düşünürse o da Tayyip Bey’in cumhurbaşkanı olması gerektiğini söyleyecektir. Görünen köy ‘navigasyon’ istemez. Lozan Antlaşması miadını doldurmak üzere, Boğazlar’ın kontrolü Türkiye’ye geçecek ve masaya oturulacak. Türkiye tarafında kim otursun istersiniz? Ekmeloğlu’nun mu? Demirtaş’ın mı? Yoksa Recep Tayyip Erdoğan’ın mı? Ortadoğu haritası yeniden çiziliyor? Bizim tarafta kim oturmalı? Türkiye, kimin liderliğinde/başkanlığında büyük bir kudret, uluslararası güç dengesi olabilir? Oyunu kim kurabilir? Oyunu kim kazanabilir? Burada devreye ‘curriculum vitae’ giriyor? Özgeçmişi kimin sağlam Allah aşkına. Kim ne yapmış? Ne katmış, ne katabilir? İslam Birliği’nde sınıfta kalan mı, eş başkanlık denen ‘votka-vişne’ mayhoşluğundan öte gidemeyen mi? Yoksa kim? Bundan sonrası için bu yazının ilk 5-6 cümlesini bir kez daha okuyun, finali de İstiklal Marşı’nın üçüncü kıtası ile yapın. Dombıra’da ‘zalimlerin korkulu rüyası’ mı diyor? Tamam onu da ekleyin. Oldu. Cumhur belli. Reis belli. Gidin yatın ya da tatil filan yapın. Gölge etmeyin, başka İhsanoğlu istemez.