İZMİR
Hasbelkader doğduğum ve sonradan unuttuğum bir kent değil İzmir; yetişme çağımda beni kucaklamış, eğitmiş ve her fırsatta döndüğümde bağrına basmış bir kent burası... Bazıları gibi ‘folklorik’ bir önem taşımıyor; varlığımı ve kimliğimi borçlu olduğum kent... İzmir’de doğup büyümeseydim, ben, ‘ben’ olmazdım.
Özelliklerini bütünüyle şahsımda taşıdığım iddiasındayım İzmir’in...
Yani, bilgiye değer vermemi, sövülsem de sövmememi, bağnazlıktan uzak ve hoşgörüye yakın olmamı, sahip olduğum başka hangi değerler varsa onları da... İzmir bana doğru ve dürüst olmamı, yalana sapmamamı, her darboğazın sabır ve metanetle mutlaka aşılacağını, ancak alınteri sarf edilmiş emeğin değer taşıdığını da öğretti...
O güzelim boyozu ve kumrusu olmasa da olur İzmir’in, insanının Varyant’ın sarplığında temsil edilen zora tahammülü mutlaka gerekli...
Uzun yıllar uğranılmayan doğulan kente yeniden ayak basıldığında bir yadırgama mutlaka yaşanır; ben İzmir’i hiç ihmal etmedim ki... Geniş ailemin en kalabalık bölümü hâlâ orada yaşıyor; rahmetli annem de koynunda yatıyor...
Nasıl olur da unuturum ben bu kenti? Unutamam...
Bir yanlışlık olduğu muhakkak, ama nerede?
Yanlışlık?
‘Akil insanlar heyeti’yle buluştuğu ilk toplantıda, Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kronik sorunundan kurtulup silâhların konuştuğu bir ülke olmaktan uzaklaşmasını amaçlayan ‘sürece’ en az destek veren bölgenin ‘Ege’ olduğunu ilân etti; yani İzmir’in merkez teşkil ettiği bölge...
İzmirli’nin ‘’Savaş devam etsin, şehitler gelirse gelsin’’ diyeceğini, ya da iyi niyetle yürütülen gelişmelerden duyulan kuşkuyla ‘’Sürece hayır’’ tepkisi vereceğini bana anlatamazsınız...
Her şeyi bilgi ve somut veriler ışığında değerlendirmeye alışkın insanlar yaşıyor bu bölgede. Osmanlı döneminde kazandığı ‘ülkenin Batı’ya açılan kapısı’ tespitinin akla düşürdüğü her özelliği, daha dün bile taşınmış olsalar, kişiliklerinde yaşatıyor İzmirliler.
Sadece Türkiye’nin dört bir tarafından göç etmiş insanların mekânı değil, Osmanlı mirası Balkan halklarına da ev sahipliği yapıyor İzmir... Musevi’yi de Hıristiyan’ı da yüzlerce yıldır kimliklerini muhafaza ederek kentlisi sayıyor...
Okuduğum ilkokul Musevi mahallesinin hemen yukarısındaydı ve sınıfımızda Hz. Musa dininden arkadaşlarımız vardı. Hemen yan komşumuzun Güneydoğulu bir Kürt aile olduğunu bilir, ama herbir ferdini daha az sevmezdik. Takışırdık, ama yalnızca seçimden seçime; CHP’li egemen bir mahallede DP’li (veya sonradan AP’li) bilinmek zordur; ama tahammülü imkânsız bir zorluk değildi yaşadığımız...
Neden ‘barış’ sözcüğünden ürksün ki İzmirli? Neden ‘’Silâhlar sussun’’ diyenleri susturmak istesin ki Egeli? Çözülmek istenen sorunun ülke çapında ortadan kalkmasının en fazla İzmir’in ve Ege’nin sorunlarını azaltacağını, Türkiye’nin önünün açılıp bölgesinde güçlenmesinin en çok İzmir ve Ege’nin ihmal edilmişliğine çare olacağını görmezler mi sanıyorsunuz?
Galiba sorun ‘barış’ veya ‘çözüm’ sözcüklerinden, bunlara verilen tepkilerden kaynaklanmıyor; sorunun kaynağında İzmir nâmına konuştuğu sanılanların İzmirli’yi ve Egeli’yi tanımamaları yatıyor...