Bir sorunun tedavi edilebilmesi için doğru teşhis konmalı sonra da en etkili tedavi metodu uygulanmalıdır. Kürt sorununda her ikisini de yapmadık. Böyle söylemem Kürtleri savunmak ve devleti kötülemek olarak algılanmamalıdır. Ben devleti her şeyimi feda etmek pahasına da savunurum ayrıca Kürtler de bu devletin vatandaşları olduğu için onların da yanındayım. Bu durum terörü desteklediğim anlamına da gelmez. Ancak savunduğunuz tarafın her şeyi doğru diğer tarafın yanlış yaptığını söylemenin haksızlık olduğunu düşünüyorum. Burada en yanlış davranış savunduğumuz tarafın her şeyi doğru yaptığını diğer tarafın haksızlık ve yanlış yaptığını söylemektir. Bu taraflardan herbirinin mutlaka yanlış yaptığı anlamına gelmez. Ancak olayı doğru anlamak için tarafsız değerlendirme yapmak gerekir.
Olay yeni başladığında teröristler Kürtlerin yaşadığı köylere saldırıyordu. Bölücü bir örgütün bunu yapmaması gerektiğini, sorunun soy içinde bir mücadele olabileceğini, bu gibi olayların önlenmesinin ve yapanların cezalandırılmasının devletin görevi olduğunu söyledim. Oysa devlet koruculuğu getirdi ve koruculuk görevi verilenler de Kürt idi. PKK militanlarının sayısının 3-4 bin olduğu söyleniyordu ama korucu sayısı 50 bin civarında idi sonra bu sayı 80 binlere yükseldi. Yaptığım mülakatlarda bunun militan sayısını artıracağını söyledim. Benim düşünceme göre; işsiz gençlerin arkadaşları korucu olup hem silah sahibi oluyor hem de para kazanıyorsa, onlar da militan olarak bunlardan birazını alacaklar hem de kendilerine bu imkanı sağlamayan devletten intikam alacaklardı. Yani koruculuk sistemi örgüte en fazla yardım eden kuruluş oldu. Bir gazete ile yaptığım mülakatta da “Bir halkın devletten en önemli beklentisi güvence altında yaşamaktır. Bunu kim yapıyorsa egemen olur. Biz bölünmeyi engellemeye çalışırken tek olan metodu ikiye çıkardık. Yani korucular isterse PKK’dan çok daha kuvvetli olurlar” dedim. Aynı konuyu Turgut Özal’la da görüştük ve haklı olduğumu ama güvenlik güçlerinin itiraz ettiğini söyledi. Olaya bir bölücülük olarak değil bir iç sorun olarak bakmalıydık.
***
Bugün Öcalan’la görüşenler onun tek bir devletten yana olduğunu, sorunların bu birliği koruyarak çözülmesini istediğini söylüyorlar.
Ancak bu sorunun çözülmesini herkes istemiyor. İçerdeki bazı gruplar, özellikle mevcut iktidarın yıllar süren bu sorunu çözmesinin karşılığını almasını istemiyor.
Diğer bazı güçler de özellikle medyayı yönetenlerin bazıları, kendi projelerinin gerçekleşmesini istiyor. Bunlar çözümden yana olabilecekleri gibi hükümetin başarısı sayılacak bir eylemden yana olmayabilirler. Bu nedenle İmralı görüşmesinin kamuoyuna intikali konusunda farklı davranabilirler. Olayı incelemek isteyenler başından beri kimin ne sebeple makul çözümden yana, kimin şiddet kullanarak olayın devam etmesinden yana olduğunu anlamalıdır. Çünkü bugüne kadar olay akılcı bir çözümle ele alınmadı, herkes kendi çıkarına göre davrandı. Bu yüzden Öcalan hem ülkeyi bölmek istiyor diyorlar hem de son İmralı görüşmesinde onun bölünmeyi hiç desteklemediğini söylüyorlar. Bu konuyu bazı güçlerin siyasi hesabına hizmet etmekten kurtarabiliriz, hatta amaçları bizi bölmek ya da problem içine sokmak olanları dahi hayal kırıklığına uğratabilir ülkemizin her şart altında birlik olacağını ispat edebiliriz.