Sivil Toplum Kuruluşları (STK) demokratik ülkelerde önemli misyonlar ifa eden kuruluşlardır. Mensuplarının sosyokültürel ve sosyoekonomik taleplerini seslendiren, ulusal ve uluslararası düzeyde talep ve takip eden sivil örgütlerdir.
Kuruluş amacından sapmadan mensuplarının hukukunu talep ve takip eden STK’lar aslında kimi sorunların çözülmesinde öncü rol oynarlar.
STK’lar hem mensuplarının sözcüsü olma, hem de hükümetlere çözüm yolu ileten aracı rolü oynama imkânına sahiptirler.
Dernekler, vakıflar, barolar, sendikalar, odalar ve benzeri oluşumlar birer STK’dır ve misyonlarını gereği gibi ifa ettiklerinde hükümetlere ve yasama organına yol gösterirler, tekliflerde bulunurlar.
Hükümetler sendikalarda olduğu gibi onlarla pazarlık masasına bile otururlar. Yasama organı kendilerini ilgilendiren yasama çalışmalarında STK’ların görüş ve teklifini dinler, değerlendirir.
Mesela Birinci Yargı Paketi, Barolar Birliği’nin katkılarıyla şekillenmiştir.
Fakat STK kendi misyonundan ziyade kimi ideolojik yapılara teslim olunca ortaya garip tablolar çıkabiliyor.
Toplumun değerleriyle çelişen, ülkenin güvenliğini hiçe sayan açıklamalar ve etkinlikler STK’ları ister istemez birileriyle karşı karşıya getirebiliyor.
Burada barolar konusunda yaşanan tartışmayı ve kanuni düzenlemeyi hatırlamakta fayda var.
Geçen hafta benzer bir tartışma Türk Tabipler Birliği (TTB) konusunda yaşandı.
Tartışmanın fitilini MHP Genel Başkanı ateşledi. Çok sert bir açıklama ile TTB’yi hem ihanetle itham etti hem de acilen kapatılması gerektiğini söyledi.
MHP Genel Başkanını bu derece sert bir açıklama yapmaya sevk eden neydi herkes merak etti. Çünkü Sayın Bahçeli öyle sık konuşan ve içi boş açıklama yapan bir siyasetçi değil.
Hele milli meselelerde, ülkenin ve toplumun güvenliği konusunda son derece duyarlı bir siyaset takip ettiği bilinen bir gerçek.
Bu açıklamadan sonra parti içinde konuyla ilgili dosya hazırlanması talimatı verdiği haberi basında yer aldı.
Sayın Bahçeli’nin tepkisinin doktorlara ve sağlık çalışanlarına değil, TTB’nin yönetimine ve faaliyetlerine olduğu gayet açık ve net.
Dolayısıyla Sayın Bahçeli’nin tepkisini doktorlara ve sağlık çalışanlarına karşı bir tepki olarak yorumlamak mümkün değil.
Belli ki Sayın Bahçeli TTB’nin kendi ilgi alanı dışında takındığı tavırlara tepki koymaktadır.
Mesela, “Terör örgütü PKK ve DHKP-C’nin talimatıyla açlık grevi yapan ve sonlandıran teröristler için ‘Açlık grevi sonlandıktan sonra beslenme ve tedavi için özet algoritma’ el kitabı TTB tarafından yayınlandı.
Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları TTB tarafından sahiplenildi. TTB yönetimi tarafından sözde Ermeni soykırımının 100. Yıldönümünde Ermenistan Tabipleri Birliği’ne mektup yazılarak ‘trajedi’ yorumunda bulunuldu.
Paris Kürt Enstitüsü öncülüğünde hazırlanan ‘Türkiye’de Kürt Sorununa Barışçıl Çözüm’ başlıklı bölücü bildiriye imza attılar.
PKK elebaşı Öcalan’ın sağlığı için özel bir ekip kurup ekibin İmralı’ya gitmesi için Adalet Bakanlığı’na başvurdular.
Suriye’de Mehmetçiğe kurşun sıkan PYD Eş Başkanı Asya Abdullah’a ‘Barış Dostluk ve Demokrasi’ ödülü verdiler.
PKK elebaşı Öcalan’ın talimatıyla açlık grevine başlayan HDP İzmir Milletvekili Leyla Güven ve 250 teröristin sağlık durumlarının bağımsız bir heyet tarafından takip edilmesi için Adalet Bakanlığı’na başvurdular.
Teröristlere böylesine sahip çıkarken, Zeytin Dalı Harekatı’nı gerçekleştiren kahraman askerlerimizin moralin bozmak için ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ başlıklı bir bildiri yayımladılar.”
Yani TTB yönetimi ideolojik bir savrulma ile yıkıcı bölücü örgütlere destek olmayı ve milli meselelerde devletin karşısında yer almayı tercih eden bir görüntü veriyor.
Bunlar bizim görebildiklerimiz. Ancak bunlar TTB’nin kapatılmasını gerektirecek nitelikte midir orasına hukukçular cevap vermelidir. Ben asıl MHP’nin hazırlayacağı dosyayı merak ediyorum.
Hülasa, TTB yönetimi iyi bir imtihan vermiyor. Ama yönetimi elinde bulunduran bu ekibe kızmaktan ziyade yönetimi bu ekibe bırakan milliyetçi, muhafazakâr ve vatanperver doktorlara sitem etmemiz gerekiyor.
Doktorlarımızın hepsinin TTB yönetiminin paralelinde düşündüğünü kimse söyleyemez.
Seçimlere üyelerin sadece yüzde onu katılırsa tabiatıyla sonuçtan kimsenin şikâyet etme hakkı olmaz.
Örgütlü azınlıklar örgütsüz kalabalıklara hükmederler.
Muhafazakâr kesim bu alanda maalesef atalet midir korku mudur ihmal midir adı her neyse onu bir türlü üzerinden atabilmiş değildir.
Bence çözüm yolu kapatmaktan değil sahip çıkmaktan geçiyor.