Geçen hafta sonu (Cumartesi-Pazar) AK Parti Genel Merkez İnsan Hakları Başkanlığı birimi olarak Genel Başkan Yardımcımız Ayhan Sefer Üstün’le Ağrı’daydık.
Ağrı, benim ata yurdum.
Akrabalarımın kahir ekseriyeti Ağrı’da yaşıyorlar.
Adıyaman/Kâhta’da muhacir bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelmişim.
Ağrı bizim yüreğimizin bir parçası.
Adıyaman’da iken Ağrılı bilinirdik.
Ağrı’da ise Adıyamanlı.
Ben de Ağrıyamanlı diye niteledim kendimi.
Ağrı’daki son siyasi süreç, yani PKK/HDP canibinin üstünlük kazanması hep yüreğimde bir ağrı olarak duruyordu.
Ağrı’yı, ata yurdumu gördükten sonra anladım ki Ağrı tekrar özüne dönüyor.
Ağrı’daki siyasi iklim değişmiş.
Süreç içinde daha bir değişeceğe benziyor.
AK Parti İl ve Merkez İlçe Teşkilatımızı çok diri buldum.
Esnaf ziyaretlerinde Ağrılı hemşehrilerimin gözlerindeki sevgiyi ve sevinci görmek daha bir mutlu etti beni.
Ağrı’da tekrar güçlü bir biçimde AK Parti rüzgârı esmeye başlamış.
Teşkilatımız güçlü bir biçimde yeniden yapılandırılmış ve herkes üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor.
HDP’nin baraj altı kalması halinde silahların yeniden konuşacağı korkusuyla, bir başka deyişle kalıcı bir barış siyaset yoluyla gerçekleşir belki umuduyla HDP’ye oy veren Ağrı halkı yaşanan son gelişmelerden sonra kanaatini büyük ölçüde değiştirmişe benziyor.
Hala PKK’nın korkusu yok değil.
Zaten HDP gücünü bu PKK korkusundan alıyor.
Normal demokratik koşullarda, yani PKK’nın silahlarının devrede olmadığı bir ortamda yapılacak seçimde HDP’nin AK Parti karşısında siyaseten ezilip gideceğine hiç kuşku yok.
Mevcut şartlarda bile iddiam o ki, yapılacak genel bir seçimde HDP asla barajı aşamaz. Yüzde 5-6 civarında oy alması bile kendisi için ciddi bir kazanç olur.
Gene iddiam odur ki, sandık başlarında güvenlik sahiden sağlanmış olsaydı HDP 1 Kasım seçimlerinde de barajın altında kalırdı.
Son operasyonlarda teröristlerin kullandıkları evlerde çıkan HDP mühürlü oyların varlığı gösteriyor ki PKK’nın silahlarıyla hakimiyet kurduğu il, ilçe, köy ve mahallelerde çok sayıda sahte oylarla HDP’ye üstünlük kazandırıldı.
Eğer sandık güvenliği sağlanmış olsaydı, yani HDP’ye silah zoruyla giden haram oyların önü kesilmiş olsaydı gene baraj altında kalırdı diyorum.
HDP gücünü halkın gönlünden almıyor artık.
Sadece ve yalnızca PKK’nın yüreklere saldığı korkudan alıyor.
Militan bir kesimi dışarıda tutacak olursak gerçek bu.
Ama o korku duvarları da bir bir aşılıyor.
Ağrı halkının sağduyusunun hala çok güçlü olduğunu görmek beni ziyadesiyle memnun etti.
Bu sürecin mimarlarından olan Ağrı Valisi her türlü takdiri hak ediyor.
Çözüm süreci PKK’yı güçlendirme süreci değildir
Cumartesi akşamı STK temsilcileriyle yaptığımız görüşme hayli verimli geçti.
Görüş alışverişinde önemli noktaların altı çizildi.
Güvenliğin demokrasi için ne kadar gerekli olduğu anlatıldı.
Terörle mücadelenin 90’lı yılların anlayışından tamamen farklı olarak demokrasinin inşası için yapıldığının altı çizildi.
Örgüt propagandasında iddia edildiği gibi ne devletçi ne de güvenlikçi bir anlayışın esas alınmadığı, terörle mücadele anlayışının gerçekte Kürt halkı üzerinde silahlı bir vesayet rejimi kurmaya çalışan örgütün zulmüne son vermek ve Kürt halkını her türlü kararında özgür kılmak için yapıldığı anlatıldı.
Çözüm sürecinde öyle iddia edildiği gibi bölgenin veya Kürt halkının geleceğinin PKK/HDP canibiyle görüşülmediği gerçekliğinin altı çizildi.
Çözüm sürecinin yeniden formatlanması önerilerinin PKK/HDP canibinin yeni bir taktik hamlesi olduğu, bu oyuna gelinmemesi gerektiği örnekleriyle aktarıldı.
Çözüm sürecinin silahsızlanma süreci olduğunu, silahlarını bırakıp gelmek isteyenlere evlerinin kapısının açık tutulduğu, sadece ve yalnızca siyaset yapmanın önünde de hiçbir engel olmadığı anlatıldı.
PKK’nın öz yönetim adı altında kendi despotik rejimini Kürtlere rağmen kurup Kürt halkını yeni bir esarete sürüklemek istediğinin görülmesi gerektiği hatırlatıldı.
PKK’ya bölgenin silahlı patronu olma imkânı asla sağlanmayacaktır, biline.