SURUÇ / KOBANİ (Ayn el Arab) SINIRI
IŞİD’in, kızıl sakalıyla dikkat çeken ve çok tanınan komutanı Ebu Ömer el Şişani’nin, Kobani’ye, sürekli Çeçen savaşçı göndermesinin ana nedeni, üç tarafından kuşatılmış bu mütevazi ilçeyi düşürme telaşının çok ötesinde anlam taşıyor.
Çünkü Kobani (Ayn el Arab) artık, daha düne kadar hiç tahmin etmediğimiz bir hesaplaşma alanına dönmüş durumda. IŞİD, ilçeyi düşürdüğü anda, dünyaya, “Amerika’yı Kobani’de yendik” mesajı verecek. Pentagon’dan yapılan açıklamalarda ısrarla, “Kobani bizim stratejik önceliğimiz değil, her an düşebilir” sözlerinin perde arkasında bu hesaplaşma var. Kobani artık, IŞİD-ABD çatışmasının merkezinde oturuyor.
Kobani’deki PYD’liler bu denklemin Amerika tarafındalar. Pentagon, IŞİD’in arzu ettiği propaganda malzemesinin doğmaması için PYD’ye desteğini de aksatmayacak.
Ama, Rakka’dan yola çıkan 700 yeni Çeçen savaşçının oradaki askeri dengeyi ne hale getireceği önemlidir. Evet, ABD uçakları, IŞİD’in dört tankından üçünü etkisiz hale getirdi, ağır silah sevkiyat yollarını kesti ama, ilçenin içinde savaş uçaklarına görülmemek için evlerde geçiş yolları açan IŞİD’in nasıl durdurulacağı ayrı bir soru işareti.
Güvenlik-özgürlük denklemi...
Kobani kışkırtması, “çözüm süreci”nin sağlıklı ilerlemesi açısından çok önemli bir denklemi ortaya koydu: “Çözüm süreci”nin garantisi güvenliği güçlendirmektir.
PKK’nın iki yıllık süreci, bölgede anti-demokratik zemin yaratmak için kullandığı açık bir gerçek. Sürece bağlı geniş Kürt nüfusun il ve ilçelerde yapılandırılan gençlik grupları ile baskı altına alınmasına, devlet kanadı sessiz kalamaz. Karşımızda, “militer” bir yapılanma var ve söz sahibi olduğu alanlarda “öteki düşüncelerin” yaşamasına izin vermiyor.
Suriye’de oluşturulan “kantonlarda” farklı Kürt siyasi grupların ezilerek dağıtılması, yaklaşık 200 bin Kürt’ün siyasi tercihleri nedeniyle Suriye’nin güneyine göçe zorlanması bunun en net örneği. Sınırın bu yakasından çarpıcı örnek ise, 30 Mart yerel seçimi sonrasında Viranşehir’de yaşanılan olaylarda yatıyor. 31 üyeli Belediye Meclisi’ne 17 isim sokan, bu yolla,BDP’yi en güçlü olduğu bir ilçede 14 temsilciye sürükleyen AK Parti, başkanlık seçim sonucuna itirazda ısrar etseydi, neler yaşanacağı az-çok tahmin ediliyor. Urfa’da esen hava, hatırı sayılır Arap nüfusa sahip Viranşehir’in BDP’li belediyeye “istikrar için” hediye edildiği yönünde...
Ama, bu, çözüm sürecinde güvenlik politikalarında doğabilecek zaafın, bölge halkına baskı olarak nasıl dönebileceğinin net örneğidir.
PKK ipe un serebilir...
“Çözüm süreci”nin bölgedeki nüfusun çoğunluğunun azınlık grup tarafından baskı altına alınmasına zemin yarattığını (kırsal alandaki nüfus açısından demokratik seçenek hakkı neredeyse ortadan kalkmış durumda) anlayan PKK’nın ipe un serme olasılığı yüksektir. Örgüt, anti-demokratik hedeflerini engelleyen bir demokrasi ve hukuk devleti karşısında bunu yapamaz.
Bizler burada, süreci, ülkede kan dökülmesini önlediği ve demokratikleşmeyi güçlendirdiği için destekliyoruz. Karşımızdaki örgütün aynı süreci, sınırlarını kendi çizdiği bir alanda güçlenmek ve farklı düşünceleri oradan süpürmek için kullandığını göz ardı edemeyiz.
Kürt nüfusun büyük çoğunluğu PKK gibi düşünmüyor, örgütün yöntemlerine de karşı çıkıyor. Son Kobani kışkırtması bunu bize net olarak gösterdi, Kürt vatandaşın, zaten sokak için hazırlanmış gençlik grupları dışındaki büyük kesimi bu kışkırtmaya gelmedi.
Bu nedenle, süreçte, çoğunluğu, azınlığa karşı korumak zorundayız.
Denklemi iyi kurmalıyız...
Güvenlik-özgürlük hassas bir denklem. Bu kavramlardan birine, gereğinden fazla önem gösterirseniz, sonucu toparlamakta zorlanırsınız. Bu yazıda yer alan uyarının amacı, Türkiye’nin bölgede 90’lı yıllara dönmesi değildir, ama istihbarat koordinasyonu ile polis/jandarma hattındaki eksikliklerin, askeri, son olaylarda kent merkezlerine taşıdığını da unutmamak gerekir.
Askerin görevi belli: Dağdaki eli silahlıyla ve sınırdaki tehditle savaşacak. Bu nedenle, kent gösterilerine ve ayaklanma provalarına demokratik hukuk devleti kuralları içinde ama etkin müdahale edecek polis/jandarmanın hızla güçlendirilmesi gerekiyor.
Bölge halkı, özgürlükleri genişlerken kendini güvenlik içinde görmek istiyor.
Güvenlik kaygılarımızın özgürlükleri, demokratikleşme çabalarımızın güvenliği tehlikeye sokmaması gereken bir noktadayız.
Ben, “akil insanlar” heyetinde değilim, ama, sözümün buradan onlara ulaşacağını biliyorum, çözüm süreci karşısındaki asıl meydan okuma ve risk, budur...