7Haziran seçimlerinin dramatik sonuçlarından biri de çözüm süreci için belirsizlik getirmesi. Seçim sonucunda hem Türk hem de Kürt milliyetçiliği yükseldi. İki tarafın ılımlılarını bir arada tutma şansına sahip tek parti olan AK Parti, iki tarafa da oy kaybetti. Sonuçta, çözüm sürecini mümkün kılan yapısal ve psikolojik şartlar olumsuz etkilendi. Kürt sorununda yeniden çatışmacı bir sürece girme olasılığı yükseldi.
Türk ve Kürt milliyetçiliği sarmalı
Kürtlerde, Kürt kimliğine sarılma, Kürt kimliğini esas alarak davranma giderek artma eğiliminde. Kürtlerin %60’dan fazlası bu seçimde seküler Kürt milliyetçisi olan HDP’ye oy verdi. Türklerde bu oran %16. Kürtlerde Kürt kimliği eksenli oy verme davranışının bu denli yükselmesi, karşıtlıklar oluşturarak Türk milliyetçiliği oylarını daha da yükseltebilir. Karşılıklı psikolojik hal, sarmal şeklinde birbirini tetikleyebilir.
Kürt kimliğinde seferberlik psikolojisi
Kürt kimliğini öncelikli hale getiren kesimlerde, Kürt kimliğinin hem tehdit altında olduğu hem de fırsatların eşiğinde olduğu psikolojisi oluştu. Özellikle Kobani’de yaşananlar Kürt kimliğine büyük tehdit olarak algılandı. Aynı zamanda PYD’nin direnmesi, başta Amerikalılar olmak üzere IŞID’a karşı PYD’nin desteklenmesi de, meşruiyetlerini arttırdı. “Kürtlüğün savunusu psikolojisi” Kürt bireylerde derin bir duygusallık yarattı.
Kürt siyasal hareketi, Kobani’yi AK Parti IŞID birlikteliği olarak da yansıtmayı büyük oranda başardı. Bu algı, KCK’nın planlamasıyla 6-7 Ekim Olaylarını üretti. “Kürtlük için seferberlik psikolojisini” iyi yöneten PKK-KCK-HDP çizgisi realist şiddeti de kullanarak, Kürtlerin büyük kısmını yanına aldı, diğerlerini de iyice sindirdi.
Kürt milliyetçi hareketinin makyavelist politikaları
Kürt milliyetçiliği hareketini yönetenler realizmin ötesinde makyavelist siyaset üretebiliyorlar. Örgütlülükleri sayesinde de ürettikleri siyaseti tabana çok hızlı ve güçlü şekilde yayabiliyorlar. Örneğin IŞID ile AK Parti birlikteliği algısını, gerçekliği ters yüz ederek bir araya getirip, kendi kitlelerini inandırmayı başardılar. Ayrıca iç içe politikalar üretmeyi de beceriyorlar. Örneğin, 6-7 Ekim Olaylarında Kobani ile oluşan duygusallığı ve IŞID tepkisini, Güneydoğu’da rakiplerini yok etmeye hızla çevirebildiler. Seçimlerde bir yandan barış dili kullanıp, diğer taraftan sistematik baskı yaptılar. Üstelik tüm bu politikaları, demokrasinin kurallarına ters veya gayri ahlaki olarak da görmüyorlar. Realist bir mücadelenin doğal parçası olarak görme eğilimindeler.
Çözüm sürecini mümkün kılan psikoloji zayıfladı
Çözüm sürecini mümkün kılan şey, Türkiye’nin daha güçlü bir devlet haline gelirken iç sorunlarını çözme ihtiyacıydı. Bu özgüven psikolojisini AK Parti ve Erdoğan- Davutoğlu ikilisi temsil ediyordu. Erdoğan sayesinde toplumun ana damarı olan muhafazakar dindar kesim ikna edilmiş, en azından aktif itiraz etmez, hatta pasif destekler hale gelmişti. Artık bu imkanlar şimdilik ortadan kalkmış, en azından zayıflamış görünüyor.
Çözüm sürecinin diğer tarafı olan Kürt milliyetçi hareketi ise, her şartta gücünü ve etkisini maksimize eden, realist ötesi makyavelist bir hareket olduğunu açıkça gösterdi. Artık her fırsatta bir adım daha güç biriktirmeye çalışan, güvenilir olmayan bir taraf olduğu algısı, farklı toplumsal kesimlerde yaygınlaşmaya başladı. Meselenin masada bitmediği, sahici çözüm arayışı yerine, sürecin güç devşirmeye dönüştüğü açık hale geldi. Ayrıca çözüm sürecinde, KCK’nın kamu güvenliğini devre dışı bırakacak kadar gündelik hayatı kontrol ettiği herkes tarafından görülür hale geldi. Bu hal devlette kaçınılmaz olarak karşı refleksler doğuracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin çözüm sürecinden vazgeçmek gibi bir lüksü yok. Fakat seçim sonrası oluşan şartlar, süreci derinden etkileyecektir. Şimdi bu şartlar altında, nasıl bir çözüm süreci olabileceği üzerine kafa yormak gerek.