Doğu - Güneydoğu’da ve genelde Kürt oylarında CHP ve MHP’nin hiçbir iddiası yok. Onun için sırf seçim güvenliği noktasında onların özel bir duyarlılıklarının bulunması gerekmiyor. Hatta CHP’nin bölgede oyların HDP’ye yönelmesi yolunda telkinde bulunması bile söz konusu olabilir.
Bölgede seçim güvenliği en çok Ak Parti’yi, iddiası sınırlı olsa da biraz da Hüda Par’ı ilgilendiriyor. Ve biliniyor ki Ak Parti bölgede hem seçim çalışmaları, hem de sandık güvenliği bakımından büyük zorluk ve tedirginlik yaşıyor.
En son Van haberleri medyaya yansıdı. Bilbordlarda musluklardan kan akıttılar ve altına “Hazır olun” türünden tehdit ifadeleri yerleştirdiler.
Van milletvekili ve şimdi birinci sıra adayı Burhan Kayatürk’ün çığlığı da yansıdı medyaya. Beni de aradı Burhan Bey ve telefondaki sesi, evet “çığlık” niteliğindeydi.
“Geçmiş seçimlerden kat kat fazla bir baskı ile karşı karşıyayız” dedi.
Şu sözler de Kayatürk’e ait:
“Önceki seçimlerde kırsal bölgelerde baskı yaşanıyordu, şimdi Van merkezde o baskıyı hissediyor insanlar. Bir seçim bürosu için 26 kişi ile irtibat kurduk, kimisi korkudan baştan reddetti, kimisi kapora verdiğimiz halde geri döndü ve herkes boynunu büküp, ‘Kusura bakmayın sayın Vekilim. Yarın başıma ne geleceğini biliyorsunuz’ diyerek vaz geçti.”
Mardin’den aday olan ve sahada çalışan Orhan Miroğlu’nun Star’daki yazısı da alarm niteliğindeydi:
“Bu yazıyı yazdığım gün, oğlunu 6-7 Ekim olaylarında kaybetmiş bir Dargeçitli, öldürülen oğlunun diğer kardeşleri dağa kaçırılmasın diye, nasıl da bin bir zorluk içinde, her birini uzak şehirlere gönderdiğini anlattı. Son bir hafta içinde yaşı 16-17 civarında olan çocuklardan on beşi dağlara kaçırılmış..
Acılı baba soruyordu haklı olarak, devletin istihbaratı, şusu busu yok mu diye. Küçük bir ilçede çocuklar dağlara kaçırılıyor ve bunun önüne geçilemiyordu.”
Bölgeden başka illerden aldığım haberler de çok büyük tedirginliği
yansıtıyor.
Sayın Başbakan “Çözüm süreci halka mal oldu ve tabii ki bitmedi.” dedi.
Ama çözüm sürecinin olmazsa olmazı olan “silahlı yapının tasfiyesi”nde en küçük bir ilerleme yok. Çözüm sürecinin halka mal olan kısmı, Kürt vatandaşlarımızın ve bölgenin hem kimlik hem sosyo-ekonomik anlamdaki mağduriyetinin giderilmesine yönelik adımların atılması ve tabii çatışma ve ölümlerin olmaması. Evet “Analar bir yönüyle ağlamıyor.” Ama gelin bir de, çocuğu dağa kaçırılan anaya sorun yüreğindeki yangını.
Miroğlu’ndan aldığım son paragraftaki “Acılı baba soruyordu haklı olarak, devletin istihbaratı, şusu busu yok mu diye.” ifadesine dikkat çekmek isterim.
Hani HDP’liler Silvan ve Ağrı olayı için dediler ya: “Asker PKK’nın hakim olduğu bölgeye girdi, çatışma o yüzden çıktı.”
Başından beri sürecin içinde bulunan Başbakan Yardımcısı sayın Yalçın Akdoğan ya da bizzat sayın Başbakan ya da bizzat sayın Cumhurbaşkanı bu cümlenin ihtiva ettiği vehameti hepimizden iyi bilecek durumdadır. Yani şu anda örgütün silahlı yapısının konuşlandığı alanlar vardır ve bu, devlet birimleri tarafından bilinmektedir.
Sormak istediğim sorular şunlardır:
-Bu silahlı yapılar ne kadarlık bir alanı kontrol etmektedirler?
-Bu alan, ne ölçüde sivil halka müdahaleye imkan verecek boyuttadır?
-Mesela Van’da, ya da bölgedeki binlerce yerleşim alanında, bizzat Ak Parti milletvekilinin bildirdiği baskıları önlemek için hangi tedbirler alınmaktadır ve mesela Van’da, kırsal bölgede ve şehir içinde seçim güvenliği tamamen sağlanabilecek midir?
-HDP’nin baskılara karşı çıkmasını beklemek saflık olur. İmralı da suskunluğu oynuyor. Kandil savaşı bir şekilde sürdürüyor. Bu silahlı yapının tasfiyesi nasıl olacak? Bu konuda devletin bir B Planı mevcut mu yoksa örgüt, “Biz istemediğimiz takdirde Devlet bizi çıkaramaz” algısı ile mi hareket etmektedir?
Bunlar kötü sorular biliyorum, ama çözüm sürecinin ana amacı da özellikle Kürt vatandaşlarımızı silahlı yapının tasallutundan kurtarmaktır ve halen o tasallut hali devam etmektedir. Bundan en çok Ak Parti’nin etkilendiğini söylemek, bu vehamet karşısında hafif kalıyor ne yazık ki...