Koalisyon tartışmaları, çözüm sürecine ‘ortada kalmış yetim muamelesi ‘ gibi yaklaşıldığını gösteriyor ve bu gerçekten son derece üzücü.
Oysa seçmenin önemli bir kısmının tercihlerinde çözüm süreci her şeye rağmen önemli bir faktördü. AK Parti ve HDP arasında gidip gelen seçmen, AK Partinin iktidarının devam etmesini, ama HDP’nin de barajı aşmasını istiyordu. Evdeki hesap çarşıya uymadı tabi. HDP, Ak Partiyi iktidardan düşürmenin bir enstrümanı olarak kullanılmayı kabul etti. Dünya’da ve Türkiye’de ne kadar AK Parti karşıtı çevre, grup, parti, varsa gitti onunla ittifak etti. Barajı aşmazsam iç savaş çıkar diye seçmeni tehdit etti. 6-7 Ekim olayları nedeniyle seçmenin HDP’yi ‘cezalandıracağını’ düşünüyorduk, tam tersi oldu, seçmen bu acımasızlığı bu zulmü bir daha yaşamak istemediği, ve maalesef devlete güvenemediği için, bu korku/korkutma siyasetine teslim oldu. Sık sık sözünü ediyorum, çünkü Nagehan Alçı yazdığında hakikaten çok şaşırmıştım: Şırnaklı HDP’liler MHP iktidarını, AK Parti iktidarına tercih ediyorlardı!
HDP şimdi de çıkmış, muhtemel bir AK Parti MHP koalisyonunun ‘savaş hükümeti koalisyonu’ gibi görüleceğini söylüyor. Bu söylem MHP’ye de AK Parti’ye de büyük bir haksızlık. Ama varsayalım ki, MHP’li bir koalisyonda çözüm süreci politikaları eskisi gibi olmayacak.. Peki HDP’nin istediği bu değil miydi? HDP/Kandil’in derdi, çözüm süreci miydi, yoksa AK Partinin iktidardan düşürülmesi miydi? AK Parti’yi iktidardan düşürdü HDP, sonuçlarına katlanmak zorundadır. Ama her işte de, bir hayır vardır derler. Seçim sonuçları gösterdi ki, AK Partisiz bir Türkiye en az on yıl için mümkün olmayacak. Yani 2025 yılında da Türkiye’yi AK Parti ya tek başına ya da koalisyonla yönetecek. Yarın seçim olsa, AK Parti tek başına iktidardır. Ama bu muazzam siyasi şans ve teveccüh, ne HDP ne MHP ne CHP için var. Kılıçdaroğlu’nun % 60 dediği toplamın, armutlarla hıyarları toplu görme körlüğünden ise hiç farkı yok..
Kendi seçmeniyle MHP seçmeni arasındaki geçişkenlikten de zaman zaman yararlanmasına rağmen-cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın MHP’den aldığı 1,5 milyon oyu hatırlayalım- çözüm sürecinde ısrar eden AK Partiydi. Başından beri ‘uluslararası bir soğuk savaş bloğu’ olarak hareket edenlerin safına geçen, çözüm süreci zeminini kolayca terk eden, Öcalan’ın fikirlerini ve talimatlarını yok sayan HDP ise, çözüm sürecinde, hiçbir zaman güvenilir bir partner olarak hareket etmedi.
HDP, şimdi de MHP üzerinden kendi seçmenini konsolide etme ve kendi asıl Kürt seçmenine ‘ihanetini’ gizlemeye, bu ihanetin üstünü MHP üzerinden örtmeye çalışıyor. MHP’nin milliyetçi bir parti olarak Kürt sorunundaki tavrı bellidir. Ama MHP, Sayın Bahçeli’nin liderliğinden bu yana, Kürt sorununda hiç bir zaman savaş stratejisi izlemedi. MHP, HDP’nin periferisinde yer alan bir çok siyasi aktör ve grubun tersine, silahlı mücadelenin devam etmesini mümkün kılacak politikaların ve kumpasların içinde olmadı.
Öcalan 2013’te silahlarınızı alıp gidin dediğinde, dağlara çıkıp, ‘nereye gidiyorsunuz, Erdoğan’a güvenmeyiniz’ diyen MHP’li Ümit Özdağ değil, Hasan Cemal’di. Silahlı mücadeleyi PKK bıraksa, bugün de sevinecek olan Ümit Özdağ , ama üzülecek olan da Hasan Cemal gibileri olur..
Kürt vitrinine en zahmetsiz yollarla gelip oturanlar, hem Türk hem Kürt kamuoyunu ikide bir, ‘bizimle anlaşırsanız anlaşın yoksa, fırtına çocukları geliyor’ diye tehdit edip dururken, hiçbir MHP’li çıkıp ta, ‘bizim de ülkücü gençlerimiz var, ülkü ocaklarını her gün binlerce kişi ziyaret ediyor ‘ demedi. Her zaman söyledim ve yazdım. Eğer MHP’yle temsil edilen Türk milliyetçileri, Türkiye’nin Kürt sorununda, çatışma ve iç savaş isteyen bölgesel aktörler ve onlarla beraber hareket eden uluslararası güçlerin hamlelerini , kendi milliyetçi hatlarını güçlendirmek için kullansalardı, böyle bir kullanıma, HDP gibi, ‘teveccüh’ gösterip üstüne atlasalardı, Türkiye etnik bir çatışma yaşamaktan, bir iç savaşa sürüklenmekten kendini asla kurtaramazdı. Bahçeli ve arkadaşlarına bir iç savaş borçluyuz. Türkiye’nin en sancılı yıllarında, kurulan kumpas ve oyunların dışında kalarak, Türk milliyetçiliğinin hakikaten ‘milli ve yerel bir güç’ olarak kalmasını sağladılar.
Ama, kuruluş temelleri Ankara/Çubuk barajında atılan PKK’nin lideri, İmralı’ya geldiği tarihten bu yana millileşmeye çalışırken, yani yakasını uluslararası güçlerden kurtarmak için çırpınıp dururken, ‘Kürt-Şii İttifakı’ diye diye PKK’yi karada/havada Ortadoğu’daki ‘Şii Cephenin’ partneri haline getirip, Türkiyeli 15-16 yaşındaki Kürtlerle, Suriye’ye ‘devrim’ ihraç etmekle meşgul olanların, Türkiye’nin çözüm süreciyle alakaları olmadığını artık herkes görüyor. 7 Haziran seçimlerinde şapka düştü kel göründü, Kral çıplak!
MHP’den HDP’ye yönelik sert açıklamalar gelince, Sayın Selahattin Demirtaş geçenlerde ne dedi bakalım: MHP’yi doğrusu anlayamıyoruz, bize neden bu kadar saldırıyor, MHP bugün koalisyon ortağı olarak düşünülüyorsa bunun müsebbibi biziz!
Çok yaşa Selahattin Bey, valla biz AK Partililer de, MHP’ye partinizden gelen itirazları bir türlü anlayamıyoruz!