Lafı uzatmadan söyleyeyim, akil insanlardan beklenen kolaylaştırıcı bir rol oynamalarıdır..Kolaylaştırıcılık ayrı bir şeydir, süreci taraflardan birinin adına belirlemeye talip olmak başka bir şey. Akil adamlar çözümün içeriğine-Öcalan’ın özgürlüğü, Kürtlere statü, geri çekilmenin silahlı veya silahsız olması gibi- ilişkin öneride bulunamaz.
Tarafların belli bir çözüm modeli ve yol haritası üstünde anlaştıkları görülüyor. Üstelik bu anlaşmayı mümkün kılan da herhangi bir uluslar arası veya ulusal bir arabulucu üçüncü taraf-akil insanlar grubu- filan değildir. Ama buna rağmen, çözüm sürecinin, Kürtlere herhangi bir statü talebinin pazarlık edilmesi üzerinden gerçekleşmediği ortaya çıktığında, ismi akil insanların arasında geçen bazı kimseler, ‘Özerklik elde etmeden geri çekilmeyi ve silahlı mücadeleyi bırakmayı nasıl kabul edebilirsiniz mealinde yazılar yazdılar, fikirler ürettiler. Akil insan, kendini tarafların yerine koymaz, tarafların ne elde ettiğiyle ve ne elde edemediğiyle ilgili insan değildir akil insan. Akil insan, çatışma sürecinin genel kamu yararına ve ülke çıkarlarına daha fazla zarar vermeden sonuçlanmasını isteyen kişidir. Akil insan, bu anlamda taraflara eşit mesafededir. Tarafların uzlaşmaya varmasına, sorunun altında yatan psikolojik, sosyal ve kültürel nedenlerin anlaşılmasına ve tarafların birbirleriyle etkili iletişim kurabilmesine yardımcı olur. Fakat bizim kendi deneyimimizde görülebileceği gibi, tarafların bir birleriyle iletişim kurmasını sağlamak diye bir görevi de yoktur akil insanın. Çünkü taraflar hiçbir arabulucuya ihtiyaç hissetmeden zaten görüşebilmekte ve sorunları konuşabilmektedirler. Taraflar’ dan biri ülkenin en etkili siyasal gücüdür, on yıldır ülkeyi yöneten bir güçtür ve daha en az bir on yıl kadar da yönetmesi beklenmektedir.
Taraflar’ dan öbürü de, Kürt siyasetinin gidişatını tek başına son otuz yıldır belirleme gücü olan bir liderdir. Bu durum, çözümü bir hayli kolaylaştırmakta ve çözüm sürecinin barındırdığı riskleri neredeyse yüzde elli oranında azaltmaktadır.
Türkiye’de çatışma sürecinin sona erdirilmesi çabalarında akil insanların misyonu, çatışmaların belirlediği ve oluşturduğu ulusal psikolojileri normalleştirmek ve hem devletin hem örgütün şiddetini dışlayan bir siyasi iklimin oluşmasına katkı sunmaktır. Çözüm sürecinde yeni bir ‘Kürt sorunu’ ve yeni bir Türk sorunu’ yaratmamak için, kamuoyu algısını etkilemek için çaba sarf etmektir.
Geçmişin kısır tartışmalarını geride bırakıp, geleceğe bakmak bugün en hayırlısıdır.
Türkiye’nin akil insanları süreç başladığında, henüz gündemde değillerdi.
Kan akıyordu, PKK Kürt halkına devrimci halk savaşını dayatıyordu ama aydınlar arasında, bekle gör politikası izleniyordu.
Aydınlarımız arasında, ‘Devrimci halk savaşının’, hükümeti devireceğine inananların sayısı az değildi.
Herkese eşit mesafede durmak adına, şiddete ve silahlı mücadeleye anlamlı olabilecek bir söz bir itiraz yöneltilmiyordu. Bu tavır genellikle ‘savaşanlara karşı eşit mesafede olmak’ veya ‘mağdurun şiddeti meşrudur’ gibi gerekçelerle izah ediliyordu.
Sürece ilişkin endişeler, ihtiyatlı yaklaşımlar, kararsızlıklar 21 Mart Newroz (Nevroz) günü okunan Öcalan’ın mektubuyla giderilmiş oldu.
O mektup, silahlı mücadele döneminin kapandığını, PKK’nın Türkiye’ye karşı sürdürdüğü savaşı durdurduğunu ilan ediyordu.
O mektubun ima ettiği gelecek ve silahlı mücadeleye bir daha geri dönmenin imkansızlığına duyulan inanç olmasa, bugün Türkiye’de bu kadar kapsayıcı bir akil insanlar grubu oluşturmak mümkün olmayacaktı.
Şimdi Türkiye’nin de bir akil insanlar grubu var. İtibarsızlaştırmak değil, grubu desteklemek gerekir.
Başbakan bu grupla bir toplantı gerçekleştirdi.
Başbakan akil insanlara bir ‘tebliğ’ sunmadı. Usule uygun bir kibarlıkla bile olsa, şunları şunları yapacaksınız demedi. Aslına bakarsanız, akil insanların görevi de taraflara şunu yap bunu yapma demek değildir. Çünkü taraflar öyle anlaşılıyor ki, ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini gayet iyi biliyorlar.
Akil insanların muhatabı taraflardan ziyade, bizzat halkın kendisidir.
Akil insanların başarısı Türkiye’nin başarısı olacaktır, bunu unutmayalım..