AK Parti birçok başlıkta olduğu gibi, Kürt meselesinde de tarihi kırılma anlarını vücuda getiren dinamiğin bizatihi kendisi konumunda bulunuyor. Vesayet rejimi kaynaklı ve kangren hale gelmiş sorun başlıklarının neredeyse tamamında bu durum geçerli. Bu anlamda, Kürt meselesi de ilk kez AK Parti tarafından pozitif ve proaktif bir yaklaşımla gündemimize oturdu. Bu yönüyle,2002’den beri yaşanan süreci anlatan bir ‘Kürt meselesi lügati’ hazırlansa, ortaya çıkan kavram setinin ve çözüm usullerinin kahir ekseriyetinin bizzat AK Parti tarafından inşa edildiği görülür.
Bu bağlamda; Açılım Süreci, Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci, Çözüm Süreci, Red-İnkar ve Asimilasyonun bitirilmesi, Dersim tartışmaları, Analar Ağlamasın diskuru, Akil İnsanlar Heyeti, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yeni bir ilişki formatı, vesayet rejimi kaynaklı yasakların neredeyse tamamının ortadan kaldırılması ve daha birçok başlık sıralanabilir.
Kürt meselesinin paydaşı veya doğrudan taşıyıcısı olarak kabul edilen unsurların aksine, ‘AK Parti dili’ sayesinde geniş kesimler Kürt meselesi ile iletişime geçebilmişlerdir. Uzun yıllar boyunca, bir yandan vesayet rejiminin gerek resmî tarih kurgusu gerekse de seküler ulus devlet mahreçli kavramsal dayatmaları; diğer yandan ise sol-liberal aydın patronajının marjinal dili arasına sıkışan Kürt meselesi, öncelikle kavramsal baskılardan kurtarılmıştır.
Erdoğan’ın liderliği ile geniş toplumsal kesimlere sağlanan güvencenin gölgesinde, vesayet rejiminin ve PKK’nın oluşturduğu tedirginlikler telafi sürecine sokulmuştur. Adeta ismi konulmamış yaygın bir toplumsal pedagoji uygulaması hayata geçirilerek, yıllar içerisinde biriken siyasal korkular, toplumsal tortular ve ekonomik maliyetler tedavi edilmeye çalışılmıştır. Bu durumun AK Parti açısından neticesi, Kürtlerin ilk tercihine dönüşmek olmuş; Türkiye açısından ise çözüm girişimlerinin sahiplenilmesi olmuştur.
Bugünlerde Kürt meselesine dair patent hakkını ‘meşruiyetini açıklayamayacakları’ bir şekilde ellerinde bulunduran aktörlerin aksine; ilerleyen yıllarda Kürt meselesine dair tarih yazıldığında, başat aktör olarak anılacak olan sürükleyici gücün AK Parti olduğu kayda geçecektir. Benzer şekilde, 2009 Açılım Süreci’nden beri bu başat aktörle beraber çalışmayı ve pozitif bir gündeme sahip olmayı beceremeyen paydaşlar da kayda geçiyorlar.
Bu durumu daha iyi anlamak için, 2002’de AK Parti’nin olmadığı bir Meclisi bir an için tahayyül etmek yeterlidir. 80 yılda Kürt meselesinin geldiği nokta ile 2002’den bu yana yaşanan dönüşüm arasındaki siyasal ve toplumsal mesafeye dair basit bir okuma, manzaranın idraki için fazlasıyla yeterlidir.
AK Parti’nin, 2015 Seçimlerini kazanınca elde edeceği ‘hâkim parti’ unvanı, kendi bünyesinde seçmen tabanını aşan bir toplumsal mutabakatın tahkim edilmesi anlamına geliyor. Tam da bu sebepten dolayı, toplumu ve siyaseti bölen can yakıcı meselelerde pozitif bir gündem eşliğinde riskler alabilen bir kurucu unsur durumunda.
Muhalefetteki partilerin ise birçok meselede bırakın devrimci kabul edilebilecek inşacı adımları atmayı, toplumsal baskının yüzde yetmişlere dayandığı başlıklarda bile cesaret gösterememeleri ‘inşacı yönlerinin olmamasından ve yüzleşmekten korkmalarından’ kaynaklanıyor. CHP vesayet rejiminin korkularıyla boğuşuyor, MHP eski Türkiye’nin psikolojik sınırlarında sıkışıyor, HDP ise siyasetin önünde hiçbir engel kalmamasına rağmen silahlı bir örgütün siyasallaşma fobileriyle yaşıyor.
Diğer partilerin, AK Parti’ye karşı Çözüm Süreci üzerinden günlük muhalefet makasından çıkarak, inşacı aktörlere dönüşmeleri elbette mümkün. HDP, herkesten fazla ve herkesi ikna edecek şekilde silahların ortadan kalkması için uğraştığına; CHP, vesayet rejiminin mezkûr meseledeki müdahale alanı olan darbe anayasasından kurtulmak için çabaladığına; MHP ise toplumsal kardeşliğin emniyet sübabı değil, teminatı olduğuna geniş kitleleri ikna etmeye çalıştığında farklı bir tablo görebilirler. Bu manzara ortaya çıkmadığı sürece, Çözüm Süreci’nde inşacı ve pozitif gündeme sahip olan tek adres AK Parti olmaya devam edecek.